Blog

  • MHP Ankara Teşkilatlarında İstişare, Dayanışma ve Koordinasyonun Güçlü Adımları

    MHP Ankara Teşkilatlarında İstişare, Dayanışma ve Koordinasyonun Güçlü Adımları

    Cengiz Genç Araştırmacı yazar 

    Milliyetçi Hareket Partisi’nin Ankara teşkilatları, son dönemde hem siyasal alanda hem de toplumsal yaşamın merkezinde güçlü bir birliktelik sergilemektedir. İl Başkanından ilçe yöneticilerine, belediye meclis üyelerinden genel başkan yardımcılarına kadar uzanan geniş bir kadro, halkın içinde, halkla birlikte olma anlayışıyla hareket etmektedir.

    Bu süreçte özellikle dört isim öne çıkmaktadır:

    • MHP Ankara İl Başkanı Sayın Alparslan Doğan,

    • MHP Bala İlçe Başkanı Sayın Bayram Özdemir,

    • Belediye Meclis Üyesi Sayın Samet Şahin,

    • MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Ankara Milletvekili Sayın Mevlüt Karakaya.

    Bu liderler, yalnızca parti toplantılarında değil; köy muhtarlıkları, sivil toplum kuruluşları, düğünler, yaz evleri, taziye ziyaretleri gibi hayatın her alanında teşkilatın varlığını hissettirmektedir.

    Köy Muhtarları ve Halkla Bütünleşme

    Çatalçeşme Mahallesi’nde Muhtar Müzeyyen Kaplan öncülüğünde düzenlenen mevlid-i şerif programı, bu yaklaşımın önemli bir göstergesi olmuştur. İlçe Başkanı Bayram Özdemir ve Meclis Üyesi Samet Şahin’in de katılımıyla gerçekleştirilen bu buluşma, yalnızca manevi bir dayanışma değil; aynı zamanda halkla doğrudan temas ve gönül köprüsü anlamı taşımaktadır.

    Sivil Toplum ve Derneklerle İstişare

    Ankaralılar Derneği’nin (AHİD) 17. Olağan Genel Kurulu, MHP’nin sivil toplumla el ele verdiği bir başka örnektir. Genel Başkan Yardımcısı Mevlüt Karakaya ile birlikte İl Başkanı Alparslan Doğan’ın ve diğer yöneticilerin katılımı, teşkilatın vizyonunun sadece Bala veya Ankara ile sınırlı olmadığını; tüm Türkiye’ye uzanan bir stratejik bakışa sahip olduğunu ortaya koymuştur.

    Düğünler, Yaz Evleri ve Sosyal Dayanışma

    Teşkilatın dikkat çeken bir başka yönü, sosyal dayanışmayı ön plana çıkarmasıdır. Düğünlerde, yazlık köy buluşmalarında ve taziye ziyaretlerinde halkla iç içe olan teşkilat yöneticileri, siyaseti sadece kürsüde değil; hayatın tam ortasında icra etmektedir. Bu yaklaşım, MHP’nin halk tarafından “güven ve samimiyetin adresi” olarak görülmesini sağlamaktadır.

    Genel Koordinatörlük Hattı ve Gelecek Perspektifi

    Son dönemde teşkilatlar arasında daha kurumsal ve düzenli bir koordinasyon hattının kurulması da gündemdedir. İl Başkanı Alparslan Doğan ve Genel Başkan Yardımcısı Mevlüt Karakaya’nın öncülüğünde şekillenen bu vizyon, Bala’dan Yenimahalle’ye, köy muhtarlıklarından büyük sivil toplum örgütlerine kadar uzanan geniş bir istişare ağını ifade etmektedir.

    🖋️ Sonuç olarak, Milliyetçi Hareket Partisi Ankara teşkilatı, İl Başkanı Alparslan Doğan, İlçe Başkanı Bayram Özdemir, Meclis Üyesi Samet Şahin ve Genel Başkan Yardımcısı Mevlüt Karakaya’nın öncülüğünde; siyaseti yalnızca parti merkezlerinde değil, halkın gönlünde ve hayatında yaşayan bir anlayışla sürdürmektedir. Bu güçlü dayanışma, hem yerel hem de ulusal ölçekte MHP’nin “Türk milletine hizmet” ülküsünü en somut şekilde ortaya koymaktadır.

  • Ebülfez Elçibey’in Aziz Hatırasına

    Ebülfez Elçibey’in Aziz Hatırasına

    Elçibey, Sovyet esaretinin karanlığında bir “aydınlanma meşalesi” gibi doğmuş, Türkçülüğü yalnızca bir fikir değil, bir hayat nizamı olarak benimsemiştir. Onun siyasetinde millet ve hürriyet, devlet ve bağımsızlık, kardeşlik ve adalet birbirinden ayrılmaz bütünlüklerdi. Bizim için o, bir cumhurbaşkanından öte; mücadeleci bir dava eri, ideallerini hayatıyla ödeyen bir iman adamıydı.

    Cengiz Genç Araştırmacı Yazar                                                       Dünyasının müstesna liderlerinden, kadim dostum ve dava arkadaşım merhum Ebülfez Elçibey, yalnızca Azerbaycan’ın değil, bütün Türk milletinin ortak hafızasında bağımsızlık ve hürriyet mücadelesinin simgesidir. Onun 22 Ağustos 2000’de ebediyete irtihali, bizler için yalnız bir ayrılık değil, aynı zamanda omuzlarımıza yüklenen ağır bir sorumluluğun hatırlatıcısı olmuştur.

    Kendisini yakından tanıma bahtiyarlığına erişmiş biri olarak şunu ifade etmek isterim: Elçibey’in dünyasında koltuk, makam, şöhret değil; milletin haysiyeti, Türklüğün bekası vardı. Onunla yaptığımız sohbetlerde her daim altını çizdiği hakikat şuydu: “Türk milleti bağımsız olmadıkça nefes alamaz, Türk dünyası birleşmedikçe istiklal tamamlanmaz.”

    Bugün Türk Devletleri Teşkilatı’na uzanan yolun fikrî temelleri, işte bu aziz liderin idealleriyle atılmıştır. Kafkaslardan Orta Asya’ya, Anadolu’dan Balkanlara kadar her Türk yurdunun kalbinde Elçibey’in adı bir umut, bir diriliş çağrısıdır.

    Vefatının yıl dönümünde, dostum Ebülfez Elçibey’i rahmet ve minnetle yâd ediyor; aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyorum. Türk Dünyasının geleceği, onun ideallerinde saklıdır. Bizlere düşen görev, o idealleri diri tutmak ve gelecek nesillere aktarmaktır.

    Ruhu şad, mekânı cennet olsun. 🇹🇷🇦🇿

  • ANKARA’NIN RENGİ, RUHU VE KÖKÜ: MKE ANKARAGÜCÜ’NE BİR VEFÂ DURUŞU

    Araştırmacı Yazar: Cengiz Genç

    Günümüz kent yaşamında, şehirler artık sadece betonarme yapılarla değil; sahip çıktıkları değerlerle, hafızalarında yaşattıkları geleneklerle ve korudukları kurumlarla anlam kazanıyor. Ankara gibi köklü bir başkentin ruhunu da yalnızca siyaset koridorlarında değil; sokaklarında yankılanan marşlarda, stadyum duvarlarında asılı sarı-lacivert bayraklarda ve yüzyıllık çınarların gölgesinde vücut bulan aidiyetlerde aramak gerekiyor.

    İşte tam da bu noktada, MKE Ankaragücü, Ankara’nın yalnızca bir spor kulübü değil, milli kimliğinin ve şehir hafızasının taşıyıcı sütunlarından biri olarak önümüzde duruyor. Bu kulübün armasında yalnızca futbol değil; bir milletin başkentinde kök salmış vefası, direnci ve karakteri vardır.

    Balalılar Kültür ve Yardımlaşma Derneği Yönetim Kurulu’nun, Ankaragücü Spor Kulübü’nün yeni başkanı Sayın Gazi Ercüment Tekin’e gerçekleştirdiği nezaket ziyareti; yüzeysel bir tebrik değil, derin bir anlamın, yerli ve milli bir duruşun, şehre karşı duyulan sorumluluğun tezahürüdür.

    Bu ziyaret; Ankara’ya sahip çıkmanın, Ankara’nın değerlerine sahip çıkmakla mümkün olduğuna işaret ederken, Ankaragücü’nü bir futbol kulübünün ötesinde, bir şehrin sosyolojik sembolü olarak ele almıştır. Bu anlayış; yalnızca sportif başarıları değil, şehrin kültürel sürekliliğini, gençlerin aidiyet duygusunu ve ortak bir kent kimliğini inşa etmenin de yoludur.

    Ankaragücü’nü sahiplenmek; siyasetten arındırılmış, çıkar hesaplarından uzak, tamamen vefa merkezli bir duruşu temsil etmektedir. Zira bu kulüp; Cumhuriyet’in ilk yıllarından bugüne dek, nice zorluklara göğüs germiş, Anadolu’nun öz evlatlarıyla tarih yazmıştır. Onu sevmek; Ankara’yı sevmektir, Cumhuriyet’i ve halkı sevmektir.

    Bu bağlamda, Balalılar Derneği’nin “Ankara’nın takımı Ankaragücü’dür” şiarıyla yaptığı bu ziyaret; yalnızca bir STK’nın ilgisi değil, bir bölgenin, bir ilçenin, bir halkın şehre dair sorumluluk bilincinin ifadesidir. Ankara’da doğan, Ankara’da büyüyen, kalbi bu şehirde atan herkesin; Ankaragücü etrafında kenetlenmesi, aslında başkentlilik bilincinin de bir gereğidir.

    Ayrıca, görüşmede dile getirilen “delege olma süreci, ortak hedefler ve iş birliği imkanları” konuları; yalnızca kulüp bazında değil, sivil toplumun sporla, gençlikle ve yerel kimlikle entegrasyonu açısından da hayati öneme sahiptir.

    Sayın Başkan Gazi Ercüment Tekin’in sıcak karşılaması ve içten diyaloğu da; Ankaragücü yönetiminin halkla ve kent dinamikleriyle kurduğu güçlü bağın bir göstergesidir. Bu samimi bağlar, kulübü yalnızca başarıya değil; saygınlığa, sürekliliğe ve kurumsal olgunluğa da taşıyacaktır.

    Sonuç olarak, Ankaragücü’ne sahip çıkmak, bu şehirde yaşayan herkesin vicdanî sorumluluğudur. Tıpkı Başbuğ Alparslan Türkeş’in “milliyetçilik bir şuurdur, bir karakter meselesidir” veciz ifadesinde olduğu gibi; bir kente sahip çıkmak da, şuur ve karakter meselesidir.

    Balalılar Derneği’nin bu örnek duruşu, Ankara’nın tüm ilçelerine, STK’larına ve gençliğine örnek teşkil etmelidir. Zira vefasızlık, unutkanlıktır; ama vefâ, yaşatmaktır. Ankaragücü’nü yaşatmak da, Ankara’yı yaşatmak demektir.

    Yeni sezonda Ankaragücü camiasına başarılar diler; Sayın Başkanımıza da çıktığı bu onurlu yolda hayırlı hizmetler temenni ederim. Balalılar Derneği gibi köklü yapılarla omuz omuza yürüyen bir Ankaragücü, yalnızca sportif değil, kültürel ve sosyolojik zaferlerin de müjdecisi olacaktır.

  • TÜRKLÜĞÜN SON KALESİ: BAŞBUĞ TÜRKEŞ’TEN DEVLET BAHÇELİ’YE, BİR FİKİR ZİNCİRİNİN DERUNÎ İZLERİ

    TÜRKLÜĞÜN SON KALESİ: BAŞBUĞ TÜRKEŞ’TEN DEVLET BAHÇELİ’YE, BİR FİKİR ZİNCİRİNİN DERUNÎ İZLERİ

    Araştırmacı Yazar: Cengiz Genç

    GİRİŞ: ZAMANIN HÜKMÜ VE BİR MİRASIN AĞIRLIĞI

    Tarihin her döneminde, milletlerin kaderi; inanç, vakar ve dirayetle yoğrulmuş lider kadroların ellerinde yeniden yazılmıştır. Türk milletinin yakın tarihinde bu yeniden yazımın öncü isimlerinden biri kuşkusuz Başbuğ Alparslan Türkeş’tir. Ancak onun izinde yürüyenler yalnızca birer hatıra taşıyıcısı değil; aynı zamanda bu mirası fikrî, siyasî ve ahlâkî boyutlarıyla geleceğe aktaran yeni öncülerdir.

    Bugün bu fikrî zincirin halkaları arasında Sayın Devlet Bahçeli’nin “Yedi Sözü”, Prof. Dr. Mevlüt Karakaya’nın vicdan konuşmaları, Semih Yalçın’ın ideolojik muhafazakârlığı, İsmet Büyükataman’ın vakar çizgisi ve Tamer Osmanağaoğlu’nun kararlılığı; aynı istikametin farklı cephelerdeki yansımalarıdır. Her biri, bir milletin köklerine olan bağlılığın, ihanete karşı duruşun ve fikrî sadakatin sembolüdür.

    1. BAŞBUĞ’UN MİRASINI YÜKLENENLER

    Rahmetli Başbuğ Türkeş’in 12 Eylül sonrası haksızca tutuklandığı, milliyetçi kadroların türlü iskencelerden geçirildiği dönemde; yalnızca siyasi değil, aynı zamanda ideolojik bir kıyamet yaşanıyordu. Bu dönemin tanıkları arasında görev almış, MÇP Başkanlık Divanı’nda yer almış, teşkilatlardan sorumlu genel başkan yardımcılığı yapmış isimler, sadece siyasî değil tarihî bir nöbetin taşıyıcılarıydı.

    Ve bugün, bu nöbet; Devlet Bahçeli’nin sarsılmaz iradesiyle, Mevlüt Karakaya’nın TBMM’deki vicdan çağrısıyla, Yalçın’ın fikrî duruşuyla, Osmanağaoğlu’nun millî seslenişiyle sürmektedir.

    2. DEVLET BAHÇELİ’NİN YEDİ SÖZÜ: TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİN YENİ ANAYASASI

    Sayın Devlet Bahçeli’nin son grup toplantısında dile getirdiği “Yedi Söz”; yalnızca bir politik beyan değildir. Bu, milletin ahlâk, siyaset ve strateji dairesinde yeniden kodlanmasıdır:

    1. Terör devletine geçit yok!

    2. Türk dünyasına sahip çık!

    3. Gazze’de insanlık ölmesin!

    4. Doğu Türkistan’da gözyaşı dinsin!

    5. Millî birlik, millî duruş esas!

    6. Türk milleti, tarihin öznesidir!

    7. Kibirle değil, vakarla yürü!

    Bu yedi temel ilke, Türk milliyetçiliğinin güncel dünyadaki konumunu tarif ederken aynı zamanda bir “davranış ahlâkı” tanımlar. Buradaki en önemli kavramlardan biri olan “kibir”, yalnızca bireysel bir zaaf değil, emperyalist sistemin temel karakteridir. Bahçeli, bu sözüyle hem içerideki yozlaşmaya hem dışarıdaki kibirli sömürü sistemine meydan okumaktadır.

    3. PROF. DR. MEVLÜT KARAKAYA: MİLLETİN VİCDAN SESİ

    Prof. Dr. Mevlüt Karakaya’nın TBMM’de yaptığı konuşma, yalnızca bir vekilin değil, bir milletin vicdanının sesidir. O konuşmada yer alan şu cümle, Türk aklının derin stratejisini özetler:

    “Doğu Türkistan’da bir soykırım vardır. Bu soykırım karşısında susan her küresel güç, ortak faildir.”

    Karakaya’nın bu ifadesi, sadece diplomatik bir duruş değil, aynı zamanda Türkeş çizgisindeki direnişçi Türk milliyetçiliğinin güncellenmiş hâlidir. Başbuğ’un “fikri olanın zikri olur” şiarı, Karakaya’nın her kelimesinde yankılanmaktadır.

    4. SEMİH YALÇIN: FİKRÎ MUKAVEMETİN KALESİ

    Semih Yalçın, milliyetçi hareketin en keskin ideolojik koruyucularındandır. Son açıklamalarında özellikle siyasal İslamcılık ile küresel liberalizmin Türkiye’deki hibrit tehditlerine karşı verdiği sert mesajlar; sadece savunma refleksi değil, bir karşı saldırıdır. Yalçın’ın kaleme aldığı açıklamalar, Başbuğ Türkeş’in “Türk milliyetçiliği ne sağcı ne solcudur; Türk milletinin ta kendisidir” sözünü pratiğe döken bir müdafaadır.

    5. BÜYÜKATAMAN VE OSMANAĞAOĞLU: VAKARIN VE KALBİN YOLU

    İsmet Büyükataman’ın sükûnet içindeki kararlılığı, Tamer Osmanağaoğlu’nun net ve sarsılmaz açıklamaları; bir millete adanmışlığın belgeleridir. Bu iki isim, Devlet Bahçeli’nin siyasi liderliğinin omurgasıdır. Onlar, yalnızca partisel disiplinin değil, Türk milletine ait vicdanın ve vakarın taşınmasına hizmet etmektedirler.

    6. TÜRK’ÜN SESSİZ ÇIĞLIĞI: DOĞU TÜRKİSTAN’DAN GAZZE’YE

    Şeyh Edebali’nin nasihatnamesi bugün sadece bir öğütler bütünü değil, diplomatik kodlar bütünüdür:

    “Kibirliyle dost olma: Gönül bilmez; üzülürsün.”

    Bugün Çin’in soykırım politikaları, ABD’nin vekâlet savaşları, İsrail’in sivil katliamları; kibirle yönetilen bir dünyanın ürünüdür. Ve bu sistemin karşısında duran, Türk’ün sessiz ama yıkıcı çığlığıdır.

    Bahçeli’nin çağrısı, Karakaya’nın uyarısı, Yalçın’ın ideolojik savunması ve Başkanlık Divanı’ndan gelen tecrübeler, bu çığlığın stratejik biçimidir.

    SONUÇ: TÜRKLÜK BİR AKILDIR, BİR SABIRDIR, BİR YÜRÜYÜŞTÜR

    Şeyh Edebali’den Alparslan Türkeş’e, Devlet Bahçeli’den bugünkü dava kadrolarına kadar uzanan hat; yalnızca bir siyasî tarih değil, Türk aklının vakarla örülmüş yürüyüşüdür.

    “Sen seni bil. Ömrünce bu yeter sana.” — Edebali

    “Kendini bil, milletini bil, devletini bil.” — Bahçeli

  • TERÖR OLMASAYDI: PKK’SIZ 40 YILDA TÜRKİYE NASIL BİR GÜÇ OLURDU?

    ✍🏻 Araştırmacı-Yazar: Cengiz Genç

    I. GİRİŞ: BEKA MÜCADELESİ VE KAYIP NESİLLER

    Türkiye, 1984 yılında Eruh ve Şemdinli baskınlarıyla başlayan terörle mücadelesini yalnızca güvenlik alanında değil; ekonomik, sosyal, teknolojik ve diplomatik alanlarda da ağır bir bedel ödeyerek sürdürmüştür. PKK ve uzantılarının Türkiye’ye verdiği zararın maliyeti yalnızca kaybedilen canlarla değil, geleceği inşa edecek kaynakların heba edilmesiyle ölçülmelidir. Bu analiz, “terör olmasaydı Türkiye bugün nerede olurdu?” sorusuna, rakamlarla, stratejik senaryolarla ve tarihsel perspektifle yanıt vermektedir.

    II. TERÖRLE MÜCADELENİN EKONOMİK MALİYETİ

    1. Doğrudan Maliyetler (1984–2024)

    • Savunma ve güvenlik harcamaları: Yaklaşık 2 trilyon TL (2024 fiyatlarıyla 200 milyar dolar)

    • İç güvenlik personeli ve lojistik giderleri: 700 milyar TL

    • Terör kaynaklı altyapı yıkımı ve yeniden inşa maliyeti: 300 milyar TL

    • Terör mağdurlarına yönelik sosyal yardımlar, şehit tazminatları, gazilik ödemeleri: 250 milyar TL

    • Sınır ötesi operasyonların toplam maliyeti: 150 milyar dolar

    • Toplam tahmini doğrudan ekonomik maliyet: Yaklaşık 1 trilyon dolar

    2. Dolaylı Maliyetler

    • Yatırımcı güveni kaybı, bölgesel kalkınma farklılıkları: 300 milyar dolarlık GSYH kaybı

    • Turizmde kayıplar (özellikle 1990–2005): 250 milyar dolar

    • Doğu ve Güneydoğu’daki beyin göçü ve eğitim yetersizliği: 3–5 milyon insanın üretimden kopuşu

    • Toplam dolaylı maliyet: 600 milyar dolar (tahmini)

    ⏳ GENEL TOPLAM MİLLİ MALİYET: Yaklaşık 1,6 trilyon dolar

    III. PKK OLMASAYDI NE OLURDU?

    1. Savunma Sanayi: KAAN 15 YIL ÖNCE HAVADAYDI

    PKK’ya ayrılan kaynakların yarısı bile savunma teknolojilerine aktarılmış olsaydı:

    • KAAN, 2010’da test uçuşuna çıkmış olurdu.

    • TCG Anadolu benzeri bir uçak gemisi bugün denizlerde olurdu.

    • Türkiye, 5. değil 6. nesil savaş uçağı geliştiren bir ülke olurdu.

    • Kendi motorunu, elektronik harp sistemlerini ve insansız hava filosunu NATO’ya ihraç eder hâle gelmişti.

    • Kara Kuvvetleri’nin tüm tank ve zırhlı araçları %100 yerli üretimle donatılmış olurdu.

    2. Eğitim ve İnsan Sermayesi: Kayıp 5 Milyon Beyin

    Terörle mücadeleye aktarılan 1,6 trilyon doların %25’i eğitime ayrılsaydı:

    • Türkiye’nin tüm köylerinde fiber internetli okullar inşa edilirdi.

    • Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da 30 yeni üniversite kurulabilirdi.

    • 2 milyon gence burs ve uluslararası eğitim imkânı sağlanırdı.

    • OECD ortalamasının üzerine çıkan PISA skorlarına ulaşılırdı.

    • Beyin göçü değil, beyin dönüşü yaşanırdı.

    3. Sağlık ve Sosyal Politikalar: 0–6 Yaşta Kapsayıcı Refah

    • 5.000 tam teşekküllü hastane kurulabilir, 20.000 Aile Sağlığı Merkezi yapılabilirdi.

    • Türkiye’nin doğurganlık ve bebek ölüm oranı AB ortalamasının altına düşerdi.

    • Kırsalda yaşayan 20 milyon vatandaş, dünya standartlarında sağlık hizmetine ulaşırdı.

    • Sağlık turizmi geliri 20 milyar doları geçerdi.

    4. Ekonomi: 5 Trilyon Dolarlık Bir Güç

    • PKK ve yan kuruluşlarla uğraşılmasaydı, Türkiye’nin 2024’teki GSYH’si 1,1 trilyon dolar değil, 4,5–5 trilyon dolar aralığında olurdu.

    • Kişi başı gelir: 12.000 değil, 45.000 dolar seviyesine çıkabilirdi.

    • İstanbul, yalnızca bir bölgesel merkez değil; Londra, Frankfurt ve Dubai’ye rakip küresel finans başkenti olurdu.

    • 30 yıl önceden tam entegre “Savunma ve Teknoloji Vadileri” oluşturulurdu.

    5. Diplomasi ve Yumuşak Güç

    • Terörden arındırılmış bir Türkiye, İslam dünyasının güvenlik mimarisinde doğal lider olurdu.

    • Türkiye, Şangay İşbirliği Örgütü’nden NATO’ya, Türk Devletleri Teşkilatı’ndan Afrika Birliği’ne kadar çok kutuplu diplomatik etki üretirdi.

    • Batı’da “terörle mücadele anlatısı” yerine, “bilim ve teknoloji üreten İslam ülkesi” kimliğiyle yer alırdı.

    IV. TERÖRÜN TEKNOLOJİK GERİLİĞE ETKİSİ

    • Terör nedeniyle “gizli AR-GE projeleri” 15 yıl gecikti.

    • İnsan kaynağının %30’u güvenlik alanlarına yönlendirilerek bilimsel araştırmalardan uzaklaştırıldı.

    • Türkiye’nin 1990’larda başlattığı insansız sistem girişimleri sürekli askıya alındı.

    📉 Yani: Terör, sadece can almadı; teknolojik devrimleri de erteledi.

    V. STRATEJİK ÖNERİLER

    1. “PKK Sonrası Türkiye” Vizyonu Kurulmalı: Terörün yok edilmesiyle elde edilen kazanımlar, planlı kalkınma vizyonuyla bütünleştirilmelidir.

    2. Milli Savunma Ekosistemi Genişletilmeli: KAAN, TB3, Altay gibi projeler, sadece ürün değil, diplomatik araç olarak kullanılmalıdır.

    3. Doğu-Güneydoğu Kalkınma Kuşağı: Terörle anılan bölgeler, savunma sanayi alt üretim üsleri olarak yapılandırılmalı; işsizlik yerine üretim teşvik edilmelidir.

    4. Yeni Nesil Milli Eğitim Modeli: Eğitimde bölgesel eşitsizlikler kaldırılmalı; Doğu Anadolu, inovasyon merkezleriyle donatılmalıdır.

    5. Terör Muhasebesi Yayınları: Her bakanlık, terörle mücadeleye dair yıllık ekonomik-sosyal raporlar yayımlayarak toplumsal hafızayı diri tutmalıdır.

    VI. SONUÇ: BİR TERÖR, BİR NESİL, BİR YÜZYIL

    PKK ve benzeri yapılarla verilen mücadele, sadece askerî değil; kültürel, ekonomik ve tarihsel bir yıpranma sürecidir. Savunma ve güvenlik harcamaları: Yaklaşık 2 trilyon TL (2024 fiyatlarıyla 200 milyar dolar)

    • İç güvenlik personeli ve lojistik giderleri: 700 milyar TL

    • Terör kaynaklı altyapı yıkımı ve yeniden inşa maliyeti: 300 milyar TL

    • Terör mağdurlarına yönelik sosyal yardımlar, şehit tazminatları, gazilik ödemeleri: 250 milyar TL

    • Sınır ötesi operasyonların toplam maliyeti: 150 milyar dolar

    • Toplam tahmini doğrudan ekonomik maliyet: Yaklaşık 1 trilyon dolar . Eğer Türkiye bu savaşı yaşamamış olsaydı, yalnızca “daha zengin” değil, aynı zamanda daha üretken, daha güçlü ve küresel ölçekte daha belirleyici bir ülke olacaktı. Kişi başı gelir: 12.000 değil, 45.000 dolar seviyesine çıkabilirdi. Türkiye’nin 2024’teki GSYH’si 1,1 trilyon dolar değil, 4,5–5 trilyon dolar aralığında olurdu.

    Bugün geldiğimiz noktada, terörün bedelini ödeyen bir millet olarak, artık yalnızca savunmak değil, terörsüz bir gelecek inşa etmek sorumluluğuyla karşı karşıyayız.

    Ve bu nedenle;

    Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “PKK silah bırakmalıdır, bıraktırılmalıdır” çağrısı; sadece bir siyasal duruş değil, bir milletin bekasını inşa eden tarihî bir kararlılıktır.

    Bu kararlılık; yalnızca bugünü değil, geleceği savunmaktır.

    Çünkü;

    Terörsüz bir Türkiye, yalnızca huzurun değil; bilimin, üretimin ve liderliğin coğrafyasıdır.

    Ve unutulmamalıdır:

    “Savunma, yalnızca cephede değil; akılda, vizyonda ve gelecek tasarımında kazanılır.”

    Kaynakça

    • Savunma Sanayii Başkanlığı (2024). Stratejik Raporlar.

    • TBMM Terör ve Ekonomik Maliyet Araştırmaları (2022).

    • TÜİK – Bölgesel Kalkınma ve Terör Etkisi Raporları (2019–2023).

    • Stockholm International Peace Research Institute – SIPRI (2023).

    • SETA (2023). “Terörle Mücadelenin Toplumsal Maliyeti.”

    • POLSAM (2025). Türkiye’nin Savunma Sanayi ve PKK Gölgesi.

    • Kalkınma Bakanlığı (2016). GAP Eylem Planı İzleme Raporu.

  • ÇAĞRI, TANIKLIK ve VİCDAN DAVETİ

    ÇAĞRI, TANIKLIK ve VİCDAN DAVETİ

    Araştırmacı–Yazar Cengiz GENÇ

    “Mamak C–5’ten Bugüne, Bir Ömrün Tanıklığıyla MHP’ye Sadakat Çağrısı”

    Son günlerde Milliyetçi Hareket Partisi’ne, yöneticilerimize ve bilhassa Teşkilatlardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız Sayın Prof. Dr. Semih Yalçın’a karşı sistemli ve maksatlı bir linç girişimine tanıklık ediyoruz. Bu linç, yalnızca bir şahsa değil, esasen bir fikre, bir çizgiye, bir duruşa yöneliktir.

    Ben, bu partide görev istememiş; görev bana verildiğinde ise hakkını vermeye çalışmış bir dava neferiyim. Bugün herhangi bir resmî görevim olmamasına rağmen, gönlümün de bedenimin de hâlâ Milliyetçi Hareket Partisi saflarında olması tesadüf değil, bilinçli bir tercihtir. Çünkü Milliyetçilik, Milliyetçi Hareket Partisi’nde yapılır. Bu, sadece benim kanaatim değil; Başbuğ Alparslan Türkeş’in vasiyetidir.

    Ben bu çizgiyi, kitaplardan öğrenmedim; bedelini yaşayarak öğrendim.

    1980 darbesi sonrasında, Ankara Mamak Cezaevi’nin meşum C–5 işkence merkezinde, merhum Muhsin Yazıcıoğlu’ndan sonra en ağır işkencelere maruz kalan Ülkücülerden biriyim. Vücudum hâlâ o izleri taşır. TRT’deki görevimden alındım. Hayatımın önemli bir bölümü, bu davaya sadakat uğruna eksildi. Ama ne bir gün pişman oldum, ne de yönümü değiştirdim.

    Çünkü biz “görev verilmedi” diye gidenlerden değiliz. Bizim görevimiz, bu davanın bayrağını mezara kadar taşımaktır.

    Bugün sosyal medyada partimize ağır ithamlarda bulunan kişilerin çoğunun ya geçmişte partimizde yer almış ama sonra görev verilmediği için ayrılmış kimseler olduğunu, ya da başka partilere giderek orada yeni aidiyetler kurmuş şahıslar olduğunu üzülerek görüyoruz. Herkese bir sözüm var:

    Ayrılmak tercih olabilir. Ama ayrıldıktan sonra dönüp ateş yakmak, geçmişe ihanettir.

    Benim çağrım, zaten gitmiş olanlara değil; hâlâ kararsız duranlara, gönlü MHP’de ama zihni bulandırılmış olanlara, partimize kırılmış ama dönüp özünü arayanlara yöneliktir.

    Bugün Milliyetçi Hareket Partisi; lideriyle, kadrolarıyla ve dava bilinciyle Türkiye’nin son millî siperidir. Buradan ayrılan, bu siperi terk eder. Bu siper düştüğünde, artık sığınacak bir ideolojik liman kalmaz.

    O yüzden çağrım açık ve nettir:

    • Partiden ayrılmış ama pişmanlık duyan kardeşlerimiz: Dönün. Kapı size açık.

    • Kararsız olanlar: Sırtınızı dönmeyin. Bir adım atın.

    • Görev verilmediği için içlenenler: Görev değil, sadakat kalıcıdır.

    • Ve hâlâ bu bayrağın altında nöbet tutanlar: Asla yılmayın, sabredin, birlikten ayrılmayın.

    Unutmayın: MHP, bir tabela değil; bir milletin kader haritasıdır.

    Başbuğ Alparslan Türkeş’in dediği gibi:

    “Ülkücülük makamla, mevkiyle, unvanla değil; gönüldeki iman ve omuzdaki yükle ölçülür.”

    Ben, omzumdaki bu yükle yaşamaya ve bu davada kalmaya devam edeceğim.

    Ve buradan, vicdan sahibi herkesi, bu yükü yeniden paylaşmaya davet ediyorum.

    Saygılarımla,

    Araştırmacı–Yazar

    Cengiz GENÇ

  • Dağ Komandosu Asteğmen Cengiz GENÇ’ten Tarihî Bir Kutlama ve Hatırlatma

    Dağ Komandosu Asteğmen Cengiz GENÇ’ten Tarihî Bir Kutlama ve Hatırlatma

    1974 yılının sıcak yaz aylarında, Türk milleti, Akdeniz’in doğusundaki kardeşlerini soykırıma ve sürgüne terk etmemeye and içmişti. Garanti Anlaşması’ndan doğan meşru hakkını ve tarihî sorumluluğunu kullanan Türkiye Cumhuriyeti, 20 Temmuz sabahı, tarihe “Kıbrıs Barış Harekâtı” olarak geçen destanı başlattı.

    Ben, Eğirdir Dağ Komando Okulu’nda zorlu bir eğitim sürecinden geçmiş, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin seçkin birliklerinden biri olan Dağ Komandosu olarak yetiştirilmiştim. Disiplin, sebat ve vatan aşkıyla yoğrulmuş bir eğitimin ardından, Kıbrıs’ın Yalçın Dağları’na çıktık. Her kayanın ardında bir hain pususu, her zirvede bir özgürlük meşalesi taşıdık.

    Kıbrıs’ta yalnızca sıcak çatışmaların değil, aynı zamanda vicdanın ve insanlığın da mücadelesi veriliyordu. Bizler, yalnızca emir almadık; inandık, hissettik ve kurtardık. Yunan destekli EOKA-B çetelerinin Türk halkına reva gördüğü zulme son vermek için, dağları aştık, mevzileri kazdık, can verdik; ama hiçbir zaman geri durmadık.

    Kıbrıs Barış Harekâtı’nın birinci safhasında (20–22 Temmuz 1974) Girne’den zaferle ilerlerken, ikinci safhasında (14–16 Ağustos 1974) Karpaz’dan Lefke’ye uzanan stratejik hatta kalıcı barış tesis edildi. Bugün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak tanıdığımız bu coğrafya, o mücadelenin mirasıdır.

    Ve bugün, 51 yıl sonra haykırıyoruz:

    🇹🇷 Kıbrıs Türk’tür, Türk kalacaktır.

    Bu zafer sadece bir askerî başarı değil; Türk milletinin şanlı direnişinin, kardeşlik hukukunun ve egemenliğe olan bağlılığının mühürlü bir ifadesidir.

    Barış Harekâtı’nın 51. yıl dönümünde:

    📌 Şehitlerimizi rahmetle,

    📌 Gazilerimizi minnetle anıyor;

    📌 Bu kutlu direnişin hatırasını yeni nesillere onurla aktarıyorum.

    Cengiz GENÇ

    Dağ Komandosu Asteğmen (1974) — Eğirdir Komando Okulu Mezunu

    Araştırmacı–Yazar Cengiz Genç

  • KIBRIS’TA 51. YIL: MİLLÎ HAFIZA, GARANTÖRLÜK HAKKI VE TÜRKİYE’NİN DİPLOMATİK İMTİHANI

    KIBRIS’TA 51. YIL: MİLLÎ HAFIZA, GARANTÖRLÜK HAKKI VE TÜRKİYE’NİN DİPLOMATİK İMTİHANI

    Araştırmacı-Yazar Cengiz GENÇ

    Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 51. yıl dönümünde, tarihin en onurlu sayfalarından birini yeniden hatırlıyor, şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi minnetle anıyoruz. 20 Temmuz 1974 sabahı başlayan ve Türk milletinin vicdanıyla birleşen bu askerî müdahale, sadece bir ada parçasını değil; milletin namusunu, Türklüğün varlığını, garantörlük hukukunu ve jeopolitik dengeyi kurtarmıştır.

    ❝Kadim Türk toprağı olan Kıbrıs’ta, Rum mezalimine son verilmiştir.❞

    Harekât, Yunanistan destekli Enosis (ilhak) hayalinin kanla ve şiddetle dayatıldığı bir dönemde Türk Ordusu’nun tarihî ve meşru müdahalesiyle durdurulmuş; yüzlerce yıllık Türk varlığına yönelen soykırım riski bertaraf edilmiştir.

    🔹 Yarım Asırlık Huzura Karşı Siyasi Tuzaklar

    Bugün Kıbrıslı Türk kardeşlerimiz 51 yıldır barış ve huzur içinde yaşamaktaysa, bu doğrudan Türk askerinin caydırıcı gücü ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kararlılığı sayesinde mümkün olmuştur.

    Ancak gelinen noktada:

    • BM, AB ve ABD, Rumların safında yer almakta;

    • Yunanistan ve GKRY, federasyon aldatmacası ile Türkleri azınlık statüsüne indirgemeye çalışmaktadır;

    • Türkiye’nin garantörlük hakkı ve adadaki askerî varlığı hedef alınmaktadır.

    Bu stratejik tuzağı rahmetli Rauf Denktaş yıllar önce şu ifadelerle özetlemiştir:

    ❝Veririm dediğin şey babanın malı değil, milletin hakkıdır.❞

    Bugün Denktaş’ın bu sözü, Kıbrıs müzakerelerine katılan her Türk yetkilinin yüreğinde, zihninde ve müzakere masasındaki duruşunda pusula olmalıdır.

    🔹 AB Üyeliği Hayalinin Kıbrıs Bedeli: Taviz ve Teslimiyet

    Bazı çevreler Türkiye’nin AB üyeliğini Kıbrıs üzerinden “pazarlık malzemesi” hâline getirme çabası içindedir. Oysa AB hukukunun basit bir maddesi bile, bu hayalin ne kadar kırılgan olduğunu ortaya koyar:

    • 27 AB üyesinden sadece biri referandumda hayır dese, Türkiye üyelikten ebediyen dışlanacaktır.

    • Üstelik Kıbrıs Rum Kesimi, Yunanistan ve Fransa gibi ülkelerin, Türkiye’nin üyeliğini engelleme yönünde halkoyuna gitme yetkisi anayasalarında kayıtlıdır.

    Kıbrıs’ta verilecek en küçük bir taviz, AB’den alınamayacak büyük bir red cevabının habercisi olacaktır.

    🔹 Yeni Kuşaklara Miras: Kıbrıs, Satılık Bir Toprak Değildir

    Bu mesele bir toprak değil, bir Türk milletinin bekası meselesidir.

    Bugün “Edirne’yi seviyorum” diye haykıran bir Anadolu evladının yüreğinde Kıbrıs varsa, bu sadece stratejik değil, aynı zamanda vicdani bir meseledir. Çünkü:

    • Edirne nasıl Türk’ün batıya açılan kapısıysa,

    • Kıbrıs da Türk’ün Akdeniz’deki kalesidir, ön cephesidir, onur mevzisidir.

    🔹 Emekli Kurmay Albay Doç. Dr. Ömer Lütfi Taşçıoğlu’nun Perspektifiyle: Millî Hakikatin Farkında Olmak

    Kıbrıs Barış Harekâtı’nda benimle birlikte silah arkadaşlığı yapmış olan, o günlerde teğmen, bugün Emekli Kurmay Albay ve akademisyen olan Doç. Dr. Ömer Lütfi Taşçıoğlu, yıllar sonra hâlâ aynı bilinç ve vefa ile konuşmaktadır.

    Taşçıoğlu’nun konuşmalarında vurguladığı gibi, Kıbrıs sadece jeopolitik bir mesele değil; tarihî, vicdani ve manevi bir mesuliyettir.

    Bu mesele yalnızca tozlu diplomatik arşivlerin değil, milletin gönül defterinin de meselesidir.

    🔹 Sonuç: Kıbrıs, Denktaş’ın Emanetidir, Türk Milletinin Sınavıdır

    Türkiye’nin Kıbrıs üzerindeki garantörlük hakkı, sadece uluslararası anlaşmalara değil, tarihî ve ahlaki sorumluluğa da dayanmaktadır. Bugün bazıları bunu tartışmaya açsa da, unutulmamalıdır ki:

    “Kıbrıs düşerse, Akdeniz düşer. Akdeniz düşerse Türkiye’nin nefes borusu kesilir.”

    Bu topraklar, “veririm” denilecek mülk değildir.

    Bu insanlar, “azınlık statüsüne” mahkûm edilecek halk değildir.

    Bu dava, “AB vitrini” için gözden çıkarılacak bir mesele değildir.

    📌 ÇAĞRIMDIR!

    • Kıbrıs davasına omuz veren herkes Rauf Denktaş’ın vasiyetine sahip çıkmalıdır.

    • Türk siyaseti, AB kandırmacasına değil; millî akla ve caydırıcı stratejiye yaslanmalıdır.

    • Federasyon tuzağına düşülmemeli, KKTC’nin bağımsızlık statüsü ve Türkiye’nin garantörlüğü kırmızı çizgi olarak korunmalıdır.

    Son söz, bir dua, bir haykırış olsun:

    Şehitlerimizin kanı yerde kalmasın,

    Gazilerimizin emekleri heba olmasın,

    Kıbrıs Türkü bir daha asla zulme uğramasın.

    Edirne’yi seviyorum.

    Ama bir o kadar da Lefkoşa’ya, Gazi Magosa’ya, Girne’ye sevdalıyım.

    Çünkü orada da “vatan” var, çünkü orada da “biz” varız.

    KAYNAKÇA

    1. Denktaş, Rauf R. (2002). Hatıralar. Lefkoşa: Rüstem Kitabevi.

    2. Öke, Mim Kemal (2001). Kıbrıs Meselesi 1571–2000. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

    3. Taşçıoğlu, Ömer Lütfi (2020). “Kıbrıs Türkü’nün Mücadelesi ve Türkiye’nin Garanti Hukuku”, Stratejik Araştırmalar Dergisi, Cilt 6, Sayı 2, s. 45–59.

    4. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı. (2024). “Kıbrıs Meselesi Hakkında Bilgi Notu.” https://www.mfa.gov.tr/kibris-meselesi.tr.mfa

    5. Avrupa Birliği Konseyi. (2007). AB’ye Katılım Süreci ve Oybirliği Prensibi. Brüksel: AB Sekretaryası Yayınları.

    6. Atun, Hakkı (2014). Kıbrıs Türklerinin Varoluş Mücadelesi. Lefkoşa: KKTC Cumhuriyet Meclisi Yayınları.

    7. Rumeli Türkleri Kültür ve Tarih Araştırmaları Derneği (2021). 1974 Kıbrıs Harekâtı Tanıklıkları. Ankara: Ötüken Neşriyat.

    8. Akçura, Yusuf (2015). “Jeopolitik Açıdan Kıbrıs ve Türk Dış Politikası”, Uluslararası Stratejik Araştırmalar Dergisi, Cilt 4, Sayı 1, s. 12–27.

    9. TRT Haber Arşivi (2025). “Emekli Kurmay Albay Doç. Dr. Ömer Lütfi Taşçıoğlu ile Söyleşi: Kıbrıs Harekâtı ve Hatıralar.”

    10. Genç, Cengiz (2025). “Kıbrıs’ta 51. Yıl: Millî Hafıza, Garantörlük Hakkı ve Türkiye’nin Diplomatik İmtihanı.” Kişisel Arşiv / Yayımlanmamış Makale.

  • TERÖRSÜZ TÜRKİYE YOLUNDA: ZİRVELERİN GÖLGESİNDE STRATEJİK DERİNLİK

    TERÖRSÜZ TÜRKİYE YOLUNDA: ZİRVELERİN GÖLGESİNDE STRATEJİK DERİNLİK

    Cengiz Genç Araştırmacı yazar 

    21 Temmuz 2025 tarihinde Ankara’da eşzamanlı gerçekleşen üç kritik temas, “Terörsüz Türkiye” vizyonunun sadece bir güvenlik hedefi değil; aynı zamanda siyasal akıl, kurumsal dirayet ve stratejik refleks olduğunu bir kez daha gösterdi.

    MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi TBMM’de ziyaret etmesi, bu sürecin istihbarat ve siyaset koordinasyonuna dayalı yürütüleceğini ilan eder nitelikteydi. Aynı gün TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un Bahçeli’yle gerçekleştirdiği görüşmede ise, Meclis çatısı altında kurulacak “Terörsüz Türkiye Komisyonu”nun yapısı ve işleyişi masaya yatırıldı.

    Bu komisyon, sadece terörü değil; onu besleyen ekonomik, sosyolojik, ideolojik ve dijital damarları da kurutmayı hedefleyen kapsamlı bir stratejinin ilk halkasıdır.

    Tüm bu gelişmelerin ortasında MHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Semih Yalçın’ın önderliğinde yürütülen medya refleksi ve kurumsal basiret; partiye yönelik yürütülen karalama kampanyalarına karşı güçlü bir duruş sergiliyor. Araştırmacı yazar Cengiz Genç’in kaleme aldığı değerlendirme ise bu linç kampanyalarının %80’inin eski partililer veya siyasal göçmenler tarafından organize edildiğini ortaya koyuyor.

    Unutulmamalıdır ki:

    Milliyetçi Hareket Partisi bir koltuk değil, bir karakter makamıdır. Terörsüz bir Türkiye ise sadece bir güvenlik söylemi değil; siyasal kararlılık, toplumsal bütünlük ve milli bekamızın vazgeçilmez ilkesidir.

    Gün, kavga günü değil; kavrayış günüdür. Gün, hesaplaşma değil; helalleşme değil; milli hedefler doğrultusunda yeniden hizalanma günüdür. Herkesin safı ve sözü nettir. Ve tarih, bu safları unutmaz.

    🧾 Kaynakça, görüşme detayları ve komisyon taslağı için arşivime başvurabilirsiniz.

  • ftiraların, Kırgınlıkların ve Siyasal Göçlerin Gölgesinde Milliyetçi Hareket Partisi Üzerine Gerçekçi Bir Değerlendirme. ”2”

    İftiraların, Kırgınlıkların ve Siyasal Göçlerin Gölgesinde Milliyetçi Hareket Partisi Üzerine Gerçekçi Bir Değerlendirme. ”2”

    Araştırmacı Yazar Cengiz GENÇ

    Son günlerde Milliyetçi Hareket Partisi Teşkilatlardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Sayın Prof. Dr. Semih Yalçın başta olmak üzere, partimizin diğer kıymetli yöneticilerine yönelik sosyal medya mecralarında organize ve sistematik bir karalama kampanyası yürütüldüğü dikkatle gözlemlenmektedir.

    Bu paylaşımların önemli bir kısmı; gerek Facebook, gerekse diğer sosyal platformlarda, geçmişte Milliyetçi Hareket Partisi çatısı altında bir dönem görev almış; ancak sonrasında görev alamamış, küskünlük yaşamış ya da ideolojik olarak farklı yönelimlere kayarak partimizden ayrılmış şahıslar tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu şahısların büyük bölümü günümüzde İYİ Parti, Zafer Partisi, hatta Saadet ve DEVA gibi başka partilerde siyasal aidiyet geliştirmiştir.

    Bunun en açık örneği, paylaşımlarından birinde Milliyetçi Hareket Partisi’ne en ağır ifadelerle saldıran, hâlihazırda İYİ Parti’de aktif görevde olan ve ilçe başkanlığı yapan bir şahsın açıkça ortaya koyduğu durumdur. Bu kişi, ne yazık ki geçmişte partimizde bulunmuş olmanın sorumluluğu ve vakarını taşıyamamış; siyasi ayrılığı bir hasmane kampanyaya dönüştürmüştür. Oysa ayrılanın ayrıldığını söylemesi bir haktır, ancak bu hak; iftira, hakaret, saptırma ve ideolojik çarpıtmalarla değil; delil, vakar ve nezaketle kullanıldığında anlamlı olur.

    Tarafımızdan yapılan kapsamlı analizde bu eleştirilerin yaklaşık %80’inin, Milliyetçi Hareket Partisi ile bir şekilde yolları kesişmiş ama bugün partimize karşı muhalefet eden kişi ve gruplardan geldiği tespit edilmiştir. Geriye kalan %20’lik kısmın ise, bu grupların tesiri altında kalarak paylaşım yapan, siyasi hafızası eksik ya da duygusal yönlendirmelerle hareket eden kişiler olduğu anlaşılmaktadır.

    Milliyetçi Hareket Partisi bir kader partisi, bir davalar bütünü, bir tarihi akıl, bir vicdani istikamettir. Bu kutlu yapının neferi olmak, bir makamdan çok bir ahlaki şuur meselesidir. Unutulmamalıdır ki; bu dava, koltuk değil, karakter makamıdır. Görev verilmemiş olmak, davadan ihanetle ayrılmayı değil, sadakatle kenarda beklemeyi gerektirir. Kırgınlık, ihanete gerekçe olamaz.

    Sayın Prof. Dr. Semih Yalçın, yıllardır bu partinin bel kemiği konumunda olan, fikirleriyle yön veren, kelamıyla teşkilat ruhuna istikamet çizen bir şahsiyettir. Onun şahsında, Fethi Yıldız Bey gibi diğer üst düzey yöneticilere de aynı merkezlerden, aynı üslupla ve aynı zamanlamayla yapılan saldırılar; bireysel değil, kurumsal refleksleri hedef almaktadır.

    Bu saldırıların kasıtlı olduğu açıktır. Zira milliyetçi–ülkücü kadroların özellikle 2023 sonrası stratejik duruşu; küresel denklemde bağımsız Türkiye idealine yöneldiği ölçüde; içeriden ve dışarıdan gelen sinsi operasyonlara daha açık hale gelmiştir. Sosyal medya, bu operasyonların ilk sahnesidir.

    Buradan açıkça sesleniyoruz:

    Milliyetçi Hareket Partisi ne bir şahsın, ne bir küskünün, ne de siyasi göçmenlerin iftira dolu yorumlarıyla yıpranabilecek bir yapıdır. Bu hareket, şehitlerin duasında, tarihin yazgısında ve milletin vicdanında mühürlüdür. Hiçbir “sanal linç”, bu milletin aklında ve gönlünde yer etmiş bir davayı silemez.

    Son olarak partimizin içinden geçmişte görev almış ama bugün dışarda olan kişilere seslenmek isterim:

    Ayrılmak bir tercihtir. Ama ayrıldıktan sonra dönüp yakmak, hem geçmişe hem geleceğe ihanettir.

    Analizler…….

    Boyut

    Analiz

    1. Kurumsal Meşruiyet

    Kalın–Bahçeli buluşması, devlet istihbaratıyla MHP arasındaki stratejik dayanışmayı gösteriyor. Halk nezdinde partinin güvenlik politikalarında bir aktör olarak konumlanmasını pekiştiriyor.

    2. Yasama Koordinasyonu

    Kurtulmuş–Bahçeli görüşmesiyle komisyonun hukuki ve kurumsal alt yapısı şekilleniyor. Nitelikli çoğunluk, yaz tatilinde çalışma gibi detaylar, sürecin ciddiyeti ve sürekliliğini ortaya koyuyor.

    3. Medya Pratikleri

    Cengiz Genç’in karalama çalışmalarına dair analizlerinde vurguladığı “örgütlü saldırılar”a karşı resmi tepkilerle birlikte saha genişletiliyor. Kurumsal sağırlıkla kalınan mecrada, savunma refleksi planlı bir şekilde sürdürülüyor.

    4. Olağanüstü Hal Kaygısı

    Sürecin başkanlık kararıyla, yasama dışında yürütülmesi ve yaz tatili boyunca aktif olması, normal süreçlerin ötesinde hızlı örgütlenme arayışında olunduğunu gösteriyor.

    5. Sonuç ve Öneriler

    Bu üç kritik ziyaret, MHP’yi ve süreci üç eksende güçlendirmektedir:

    1. Devlet–parti koordinasyonu, istihbarat-politika hattında görünür hale geliyor.

    2. Meclis komisyonu, denetim ve denge mekanizmasının bir göstergesi olarak planlanıyor.

    3. Medya savunma stratejisi, kurumsallaştırılmış bir refleks sistemine dönüşüyor.

    Takip Adımları:

    • TBMM Başkanlığı ve MİT’in resmi açıklamaları, sürecin hukuki ve idari yönünü netleştirecek.

    • Komisyonun üyeleri, çalışma takvimi ve muhalefet partilerinin gönüllülük düzeyi takip edilmeli.

    • MHP içinden veya medyadan gelecek karşı tepkiler, kamusal algıya dair parametreleri belirleyecek.

    🔍 Önerilen Başlık ve Kaynak Dökümanı

    Başlık:

    “21 Temmuz 2025: “Terörsüz Türkiye” Sürecinde MİT–TBMM–MHP Zirveleri ve Karşı Kurumsal Savunma Stratejisi”

    Kaynaklar:

    • AA Haber Ajansı – Kalın–Bahçeli görüşmesi: yaklaşık 45 dakika, “Terörsüz Türkiye”  

    • AA Haber Ajansı – Kurtulmuş–Bahçeli ziyaretinde, TBMM komisyonu istişaresi      

    • Medyascope – Kalın’ın parti turu bağlamı ve TBMM süreci  

    🔚 Kapanış

    Bu ziyafetler ve ayaklı basın sarmalı, MHP merkezli “Terörsüz Türkiye” vizyonunun sadece bir güvenlik-politik hamle değil, aynı zamanda medya-savunma operasyonlarının meşruiyet alanını genişleten bir stratejik arka planı olarak okunabilir. Gelen veri ve ifadelerle, makaleniz akademik altyapısını somut ederek güçlendirebilir; süreç ilerledikçe üye listesi, muhalefet tepkileri ve medya tekrardan ele alınabilir. 🇹🇷 TERÖRSÜZ TÜRKİYE KOMİSYONU TASLAĞI

    1. KOMİSYONUN ADI:

    Terörsüz Türkiye Gelecek Vizyonu Araştırma Komisyonu

    2. DAYANAK:

    1982 Anayasası’nın 98. maddesi ve TBMM İçtüzüğü’nün 104–105. maddeleri gereğince TBMM Genel Kurulu kararıyla kurulmuştur.

    3. AMAÇ:

    Türkiye Cumhuriyeti’nin terör örgütlerinden arındırılması sürecinde;

    • PKK/KCK, FETÖ, ve türevleri başta olmak üzere her türlü illegal yapılanmanın tasfiyesine dair;

    • Devletin milli güvenlik stratejisi, yasal altyapısı, toplumsal barış inisiyatifi ve istihbarat-yargı iş birliği süreçlerini değerlendirmek,

    • 2023 sonrası gelişmeleri göz önünde bulundurarak sivil çözüm mekanizmaları oluşturmak.

    4. KURULUŞ ŞEKLİ:

    • Komisyon, TBMM Başkanı’nın başkanlık onayıyla kurulacaktır.

    • 5 siyasi partinin eşit temsil esasına göre komisyona üye vermesi planlanmaktadır.

    5. ÜYE SAYISI:

    • Toplam 40 üye:

    • AK Parti: 16

    • CHP: 10

    • MHP: 6

    • DEM Parti: 4

    • İYİ Parti: 4

    (Not: Katılımı reddeden partilerin kontenjanı diğer partilere devredilecektir.)

    6. GÖREV SÜRESİ:

    • İlk aşamada 3 ay olarak belirlenmiştir. Gerek görülmesi hâlinde TBMM Başkanlığı onayıyla 2 ay daha uzatılabilir.

    7. KOMİSYONUN GÖREVLERİ:

    • Terörle mücadelede önleyici politikaların başarısını değerlendirmek.

    • MİT, Emniyet, Jandarma, TSK, Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı ile iş birliği içinde saha analizleri yapmak.

    • Eski güvenlik bürokratları, şehit aileleri, mağdur vatandaşlar ve akademisyenlerle toplantılar düzenlemek.

    • Yeni yasa önerileri geliştirmek: “Terörün Sosyal Ayıklanması Yasası”, “İstihbarat Koordinasyon Reformu” gibi.

    • Özellikle Doğu ve Güneydoğu illerinde toplumsal etki analizi yapmak.

    8. ALT KOMİSYONLAR (Planlanan):

    • İstihbarat ve Hukuk Alt Komisyonu

    • Medya ve Dezenformasyon Alt Komisyonu

    • Sosyo-Kültürel Rehabilitasyon Alt Komisyonu

    • Yerel Yönetimler ve Göç Dinamikleri Alt Komisyonu                 9. ÇALIŞMA TAKVİMİ:

    Tarih

    Aşama

    29 Temmuz 2025

    İlk toplantı, başkan ve sözcü seçimi

    1–15 Ağustos

    Bakanlık brifingleri (İçişleri, Adalet, MİT, Emniyet Genel Müdürlüğü)

    16 Ağustos – 5 Eylül

    Saha ziyaretleri (Diyarbakır, Şırnak, Van, Hakkari, Bingöl)

    6–20 Eylül

    Akademik oturumlar – Üniversiteler ve STK’larla çalıştaylar

    21 Eylül – 15 Ekim

    Rapor yazımı ve değerlendirme

    22 Ekim

    TBMM Genel Kuruluna sunum

    10. RAPOR SUNUMU:

    Komisyon, çalışmaları sonucunda hazırlanacak olan nihai raporu TBMM Başkanlığı’na sunacaktır. Bu rapor;

    • Meclis arşivine kaydedilecek,

    • Kamuoyuna açıklanabilecek,

    • Gerekirse yasal düzenleme önerisiyle birlikte Başbakanlığa iletilecektir.

    📌 DİPNOTLAR:

    • Bu komisyonun hedefi, sadece terör örgütlerinin fiziki tasfiyesi değil, aynı zamanda terörü besleyen sosyal, ideolojik, ekonomik ve dijital kaynakların kurutulmasıdır.

    • Komisyon raporu ayrıca sosyal medya platformlarındaki dezenformasyon ağları, yurtdışı destekli kara propaganda mekanizmaları ve ulusal medya sorumluluğu üzerine özel bölüm içerecektir.                              KAYNAKÇA

    1. Anadolu Ajansı. (2025, Temmuz 21). “TBMM Başkanı Kurtulmuş, MHP Genel Başkanı Bahçeli’yi ziyaret etti.” https://www.aa.com.tr

    2. TRT Haber. (2025, Temmuz 21). “MİT Başkanı Kalın’dan siyasi partilere ‘Terörsüz Türkiye’ ziyareti.” https://www.trthaber.com

    3. Medyascope. (2025, Temmuz 21). “İbrahim Kalın’dan partilere ‘Terörsüz Türkiye’ ziyaretleri.” https://medyascope.tv

    4. Bengü Türk. (2025, Temmuz 21). “MHP Lideri Devlet Bahçeli, MİT Başkanı İbrahim Kalın’ı kabul etti.” https://www.benguturk.com

    5. BHA – Basın Haber Ajansı. (2025, Temmuz 21). “Kurtulmuş–Bahçeli görüşmesi ve Terörsüz Türkiye Komisyonu.” https://www.bha.net.tr

    6. Cumhuriyet Gazetesi. (2025, Temmuz 21). “Numan Kurtulmuş, Bahçeli’yi ziyaret etti.” https://www.cumhuriyet.com.tr

    7. Birgün. (2025, Temmuz 21). “TBMM Başkanı Kurtulmuş, Bahçeli ile görüştü.” https://www.birgun.net

    8. Genç, Cengiz. (2025). “İftiraların, Kırgınlıkların ve Siyasal Göçlerin Gölgesinde Milliyetçi Hareket Partisi Üzerine Gerçekçi Bir Değerlendirme.” Kişisel Arşiv, Temmuz 2025.      Kaynakça:

    1. Yalçın, S. (2023). Teşkilatçılığın Ruhuyla Milliyetçi Hareket. Bengü Yayınları.

    2. Türkeş, A. (1975). Dokuz Işık Doktrini. Bozkurt Yayınları.

    3. Karakaya, M. (2024). “Milliyetçi Hareket ve Sosyal Medya Manipülasyonları”, TRT Haber, 12 Şubat 2024.

    4. Bahçeli, D. (2023). “Ülkücülük Makam Peşinde Değil, Dava Uğrunda Bekleyendir.” MHP Grup Konuşmaları Derlemesi, Cilt 4.

    5. Eser, E. (2022). “Sosyal Medyada Algı Operasyonları ve Siyasi Partilere Etkisi: MHP Örneği”, Siyasal İletişim Dergisi, 9(2), 44–63.

    6. Şimşek, H. (2021). Türkiye’de Siyasi Kırılmalar ve Partilerarası Geçişler. Nobel Akademik Yayıncılık.

    7. Genç, C. (2023). “Çağrı, Hatırlatma ve Vicdan Buluşması.” Edirne’yi Seviyorum Dergisi, Temmuz 2023 Sayısı.

  • ESCİD-İ AKSA’YA YÖNELİK SALDIRILAR VE SİYONİST ZULME KARŞI ULUSLARARASI DURUŞUN ZORUNLULUĞU

    ESCİD-İ AKSA’YA YÖNELİK SALDIRILAR VE SİYONİST ZULME KARŞI ULUSLARARASI DURUŞUN ZORUNLULUĞU

    Cengiz GENÇ – Araştırmacı Yazar

    İsrail’in Mescid-i Aksa başta olmak üzere kutsal mekânlara ve sivil hedeflere yönelik saldırıları, uluslararası hukukun, insan haklarının ve dini özgürlüklerin ağır ihlalidir. Bu çalışma, İsrail’in saldırgan politikalarının tarihsel ve ideolojik arka planını analiz ederek, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 2025 yılı Ağustos ayındaki sert uyarılarını merkeze alır. Ayrıca İslam dünyasının tepkisizliğinin yarattığı stratejik boşluklar değerlendirilerek, topyekûn bir diplomatik ve ahlaki direnişin önemi vurgulanır.

    ⸻https://youtu.be/aFWwl6NEjmk?si=su2YsOpJcs0d0_K6

    I. GİRİŞ: MABEDİ HEDEF ALAN SİYASET

    2025 yılının Ağustos ayında, İsrail güçlerinin Mescid-i Aksa’ya yönelik eylemleri yeni bir kırılma noktası oluşturmuştur. Bayram günü dahi gözetilmeksizin yapılan baskınlar, Filistinli sivillere uygulanan şiddet, çocukların bile hedef alınması, yalnızca askeri değil aynı zamanda ideolojik ve dini bir saldırganlığa işaret etmektedir. Sayın Devlet Bahçeli’nin ifadeleriyle:

    “Mazlumları katleden, ekmek kuyruğundaki çocukları bombalayan, yeryüzü lanetlisi ve soykırımcı İsrail’in Mescid-i Aksa’ya saygısızlığı artık bardağı taşıracak bir provokasyondur.” [1952406204820377637]

    Bu saldırı, yalnızca bir mabede değil, insanlığın ortak vicdanına yöneltilmiş bir kastı temsil etmektedir.

    II. SİYONİZMİN TARİHSEL KODLARI VE STRATEJİK KİRLİLİK

    Siyonizm, yalnızca İsrail’in politik bir stratejisi değil; aynı zamanda dini motiflerle meşrulaştırılmaya çalışılan emperyal bir yayılmacılıktır. Bu ideolojik yapılanmanın temelinde, başka inançları ve halkları değersizleştiren bir üstünlük anlayışı yer alır.

    Bahçeli’nin şu sözleri, bu yapıyı doğrudan hedef almaktadır:

    “Siyonist vahşetin ve zulmün son bulması insanlığın geleceği açısından mecburiyet halini almıştır.”

    “İsrail yönetiminin gözü dönmüştür, kulakları sağırdır, kalpleri mühürlüdür.” [1952394407237279987]

    Bu ifade yalnızca siyasi bir eleştiri değil; Siyonist düzenin vicdani, ahlaki ve hukuki açıdan çürümüşlüğünü ortaya koymaktadır. İsrail’in 1948’den bu yana uyguladığı yerinden etme politikaları, sivil katliamlar ve dini kutsallara yönelik tahrikler, insanlık suçu kapsamında değerlendirilmelidir.

    III. ULUSLARARASI HUKUKUN ÇÖKÜŞÜ VE KÜRESEL ÇİFTE STANDART

    İsrail’in eylemleri;

    • 1949 Cenevre Sözleşmesi’ne,

    • Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına,

    • UNESCO’nun kültürel miras koruma ilkelerine,

    • İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne açıkça aykırıdır.

    Ancak Batı dünyasının bu ihlallere karşı sessizliği, çifte standartlı bir hukuk sistemini ortaya koymaktadır. Uluslararası kurumlar sadece metin üretmekte; ancak İsrail’e yönelik herhangi bir caydırıcı yaptırım uygulanamamaktadır. Bu bağlamda Bahçeli’nin tespiti dikkat çekicidir:

    “Dünya sağır, kör ve dilsizdir. İnsanlık ise can çekişmektedir.” [1952394407237279987]

    IV. İSLAM DÜNYASININ TEK YÜREK OLMASI ZARURETİ

    İslam İşbirliği Teşkilatı başta olmak üzere birçok İslam ülkesi sessizlik içerisinde olup, yalnızca diplomatik açıklamalarla tepkilerini göstermektedir. Oysa yaşananlar yalnızca Filistin’in değil, tüm ümmetin meselesidir. Devlet Bahçeli bu konuda İslam dünyasına doğrudan çağrıda bulunmaktadır:

    “İslam alemi ses vermeli, canlılık emaresi göstermeli, kandan nemalanan gözü dönmüş Siyonist canavara karşı tek yürek halinde birleşmelidir.” [1952406204820377637]

    Bu çağrı, yalnızca bir siyasi söylem değil; dini, tarihi ve stratejik sorumlulukların yeniden hatırlatılmasıdır.

    V. SONUÇ: STRATEJİK, AHLAKİ VE KÜLTÜREL MÜCADELE

    Mescid-i Aksa, yalnızca Filistin’in değil, tüm Müslümanların ve insanlık ailesinin ortak değeri ve namusudur. Bu değer, ancak aşağıdaki maddelerle korunabilir:

    1. İsrail’e karşı uluslararası ekonomik ve diplomatik yaptırımların gündeme alınması,

    2. İslam dünyasında Kudüs bilincinin kültürel ve akademik olarak yaygınlaştırılması,

    3. İslam ülkeleri arası siyasi ve savunma iş birliğinin güçlendirilmesi,

    4. Mescid-i Aksa’nın statüsünü koruyacak uluslararası bir koruma mekanizmasının kurulması,

    5. İsrail’in savaş ve insanlık suçlarına karşı Uluslararası Ceza Mahkemesi nezdinde davaların açılması.

    Sayın Bahçeli’nin kararlı duruşu, sadece siyasi bir iradeyi değil; tarihin vicdanına seslenen ahlaki bir duruşu temsil etmektedir. Artık çağ, yalnızca “izlemek” değil; “birlik olmak” çağıdır.

    Kaynakça

    1. Bahçeli, D. (2025). X açıklaması 1

    2. Bahçeli, D. (2025). X açıklaması 2

    3. Bahçeli, D. (2025). X açıklaması 3

    4. Geneva Conventions (1949)

    5. United Nations Security Council Resolutions on Israel-Palestine

    6. UNESCO Reports on Cultural Heritage Violations

    7. Said, E. (1979). The Question of Palestine.

    8. Pappé, I. (2006). The Ethnic Cleansing of Palestine.

    9. Esposito, J. (2002). Unholy War: Terror in the Name of Islam.

    10. Amnesty International & Human Rights Watch Raporları (2022–

  • TERÖR OLMASAYDI !!!

    TERÖR OLMASAYDI: PKK’SIZ 40 YILDA TÜRKİYE NASIL BİR GÜÇ OLURDU?

    ✍🏻 Araştırmacı-Yazar: Cengiz Genç

    I. GİRİŞ: BEKA MÜCADELESİ VE KAYIP NESİLLER

    Türkiye, 1984 yılında Eruh ve Şemdinli baskınlarıyla başlayan terörle mücadelesini yalnızca güvenlik alanında değil; ekonomik, sosyal, teknolojik ve diplomatik alanlarda da ağır bir bedel ödeyerek sürdürmüştür. PKK ve uzantılarının Türkiye’ye verdiği zararın maliyeti yalnızca kaybedilen canlarla değil, geleceği inşa edecek kaynakların heba edilmesiyle ölçülmelidir. Bu analiz, “terör olmasaydı Türkiye bugün nerede olurdu?” sorusuna, rakamlarla, stratejik senaryolarla ve tarihsel perspektifle yanıt vermektedir.

    II. TERÖRLE MÜCADELENİN EKONOMİK MALİYETİ

    1. Doğrudan Maliyetler (1984–2024)

    • Savunma ve güvenlik harcamaları: Yaklaşık 2 trilyon TL (2024 fiyatlarıyla 200 milyar dolar)

    • İç güvenlik personeli ve lojistik giderleri: 700 milyar TL

    • Terör kaynaklı altyapı yıkımı ve yeniden inşa maliyeti: 300 milyar TL

    • Terör mağdurlarına yönelik sosyal yardımlar, şehit tazminatları, gazilik ödemeleri: 250 milyar TL

    • Sınır ötesi operasyonların toplam maliyeti: 150 milyar dolar

    • Toplam tahmini doğrudan ekonomik maliyet: Yaklaşık 1 trilyon dolar

    2. Dolaylı Maliyetler

    • Yatırımcı güveni kaybı, bölgesel kalkınma farklılıkları: 300 milyar dolarlık GSYH kaybı

    • Turizmde kayıplar (özellikle 1990–2005): 250 milyar dolar

    • Doğu ve Güneydoğu’daki beyin göçü ve eğitim yetersizliği: 3–5 milyon insanın üretimden kopuşu

    • Toplam dolaylı maliyet: 600 milyar dolar (tahmini)

    ⏳ GENEL TOPLAM MİLLİ MALİYET: Yaklaşık 1,6 trilyon dolar

    III. PKK OLMASAYDI NE OLURDU?

    1. Savunma Sanayi: KAAN 15 YIL ÖNCE HAVADAYDI

    PKK’ya ayrılan kaynakların yarısı bile savunma teknolojilerine aktarılmış olsaydı:

    • KAAN, 2010’da test uçuşuna çıkmış olurdu.

    • TCG Anadolu benzeri bir uçak gemisi bugün denizlerde olurdu.

    • Türkiye, 5. değil 6. nesil savaş uçağı geliştiren bir ülke olurdu.

    • Kendi motorunu, elektronik harp sistemlerini ve insansız hava filosunu NATO’ya ihraç eder hâle gelmişti.

    • Kara Kuvvetleri’nin tüm tank ve zırhlı araçları %100 yerli üretimle donatılmış olurdu.

    2. Eğitim ve İnsan Sermayesi: Kayıp 5 Milyon Beyin

    Terörle mücadeleye aktarılan 1,6 trilyon doların %25’i eğitime ayrılsaydı:

    • Türkiye’nin tüm köylerinde fiber internetli okullar inşa edilirdi.

    • Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da 30 yeni üniversite kurulabilirdi.

    • 2 milyon gence burs ve uluslararası eğitim imkânı sağlanırdı.

    • OECD ortalamasının üzerine çıkan PISA skorlarına ulaşılırdı.

    • Beyin göçü değil, beyin dönüşü yaşanırdı.

    3. Sağlık ve Sosyal Politikalar: 0–6 Yaşta Kapsayıcı Refah

    • 5.000 tam teşekküllü hastane kurulabilir, 20.000 Aile Sağlığı Merkezi yapılabilirdi.

    • Türkiye’nin doğurganlık ve bebek ölüm oranı AB ortalamasının altına düşerdi.

    • Kırsalda yaşayan 20 milyon vatandaş, dünya standartlarında sağlık hizmetine ulaşırdı.

    • Sağlık turizmi geliri 20 milyar doları geçerdi.

    4. Ekonomi: 5 Trilyon Dolarlık Bir Güç

    • PKK ve yan kuruluşlarla uğraşılmasaydı, Türkiye’nin 2024’teki GSYH’si 1,1 trilyon dolar değil, 4,5–5 trilyon dolar aralığında olurdu.

    • Kişi başı gelir: 12.000 değil, 45.000 dolar seviyesine çıkabilirdi.

    • İstanbul, yalnızca bir bölgesel merkez değil; Londra, Frankfurt ve Dubai’ye rakip küresel finans başkenti olurdu.

    • 30 yıl önceden tam entegre “Savunma ve Teknoloji Vadileri” oluşturulurdu.

    5. Diplomasi ve Yumuşak Güç

    • Terörden arındırılmış bir Türkiye, İslam dünyasının güvenlik mimarisinde doğal lider olurdu.

    • Türkiye, Şangay İşbirliği Örgütü’nden NATO’ya, Türk Devletleri Teşkilatı’ndan Afrika Birliği’ne kadar çok kutuplu diplomatik etki üretirdi.

    • Batı’da “terörle mücadele anlatısı” yerine, “bilim ve teknoloji üreten İslam ülkesi” kimliğiyle yer alırdı.

    IV. TERÖRÜN TEKNOLOJİK GERİLİĞE ETKİSİ

    • Terör nedeniyle “gizli AR-GE projeleri” 15 yıl gecikti.

    • İnsan kaynağının %30’u güvenlik alanlarına yönlendirilerek bilimsel araştırmalardan uzaklaştırıldı.

    • Türkiye’nin 1990’larda başlattığı insansız sistem girişimleri sürekli askıya alındı.

    📉 Yani: Terör, sadece can almadı; teknolojik devrimleri de erteledi.

    V. STRATEJİK ÖNERİLER

    1. “PKK Sonrası Türkiye” Vizyonu Kurulmalı: Terörün yok edilmesiyle elde edilen kazanımlar, planlı kalkınma vizyonuyla bütünleştirilmelidir.

    2. Milli Savunma Ekosistemi Genişletilmeli: KAAN, TB3, Altay gibi projeler, sadece ürün değil, diplomatik araç olarak kullanılmalıdır.

    3. Doğu-Güneydoğu Kalkınma Kuşağı: Terörle anılan bölgeler, savunma sanayi alt üretim üsleri olarak yapılandırılmalı; işsizlik yerine üretim teşvik edilmelidir.

    4. Yeni Nesil Milli Eğitim Modeli: Eğitimde bölgesel eşitsizlikler kaldırılmalı; Doğu Anadolu, inovasyon merkezleriyle donatılmalıdır.

    5. Terör Muhasebesi Yayınları: Her bakanlık, terörle mücadeleye dair yıllık ekonomik-sosyal raporlar yayımlayarak toplumsal hafızayı diri tutmalıdır.

    VI. SONUÇ: BİR TERÖR, BİR NESİL, BİR YÜZYIL

    PKK ve benzeri yapılarla verilen mücadele, sadece askerî değil; kültürel, ekonomik ve tarihsel bir yıpranma sürecidir. Savunma ve güvenlik harcamaları: Yaklaşık 2 trilyon TL (2024 fiyatlarıyla 200 milyar dolar)

    • İç güvenlik personeli ve lojistik giderleri: 700 milyar TL

    • Terör kaynaklı altyapı yıkımı ve yeniden inşa maliyeti: 300 milyar TL

    • Terör mağdurlarına yönelik sosyal yardımlar, şehit tazminatları, gazilik ödemeleri: 250 milyar TL

    • Sınır ötesi operasyonların toplam maliyeti: 150 milyar dolar

    • Toplam tahmini doğrudan ekonomik maliyet: Yaklaşık 1 trilyon dolar . Eğer Türkiye bu savaşı yaşamamış olsaydı, yalnızca “daha zengin” değil, aynı zamanda daha üretken, daha güçlü ve küresel ölçekte daha belirleyici bir ülke olacaktı. Kişi başı gelir: 12.000 değil, 45.000 dolar seviyesine çıkabilirdi. Türkiye’nin 2024’teki GSYH’si 1,1 trilyon dolar değil, 4,5–5 trilyon dolar aralığında olurdu.

    Bugün geldiğimiz noktada, terörün bedelini ödeyen bir millet olarak, artık yalnızca savunmak değil, terörsüz bir gelecek inşa etmek sorumluluğuyla karşı karşıyayız.

    Ve bu nedenle;

    Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “PKK silah bırakmalıdır, bıraktırılmalıdır” çağrısı; sadece bir siyasal duruş değil, bir milletin bekasını inşa eden tarihî bir kararlılıktır.

    Bu kararlılık; yalnızca bugünü değil, geleceği savunmaktır.

    Çünkü;

    Terörsüz bir Türkiye, yalnızca huzurun değil; bilimin, üretimin ve liderliğin coğrafyasıdır.

    Ve unutulmamalıdır:

    “Savunma, yalnızca cephede değil; akılda, vizyonda ve gelecek tasarımında kazanılır.”

    Kaynakça

    • Savunma Sanayii Başkanlığı (2024). Stratejik Raporlar.

    • TBMM Terör ve Ekonomik Maliyet Araştırmaları (2022).

    • TÜİK – Bölgesel Kalkınma ve Terör Etkisi Raporları (2019–2023).

    • Stockholm International Peace Research Institute – SIPRI (2023).

    • SETA (2023). “Terörle Mücadelenin Toplumsal Maliyeti.”

    • POLSAM (2025). Türkiye’nin Savunma Sanayi ve PKK Gölgesi.

    • Kalkınma Bakanlığı (2016). GAP Eylem Planı İzleme Raporu.

  • Terörsüz Türkiye Yolunda: Halkın Desteği ve Stratejik Derinlik

    Terörsüz Türkiye Yolunda: Halkın Desteği ve Stratejik Derinlik

    Cengiz Genç Araştırmacı yazar

    Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Erkan Akçay Kılıç’ın, “Halkımız Terörsüz Türkiye’ye çok büyük destek veriyor” sözleri [1], yalnızca güncel bir siyasi mesaj değil; aynı zamanda milli iradenin güvenlik vizyonuyla bütünleşmesinin en açık ifadesidir. Bu söz, 21 Temmuz 2025 tarihinde Ankara’da gerçekleşen kritik temaslarla birleştiğinde, “Terörsüz Türkiye” hedefinin toplumsal destekten stratejik kurumsal reflekslere kadar uzanan çok boyutlu bir sürece işaret etmektedir.

    Toplumsal Meşruiyetin Gücü

    Kılıç’ın vurgusu, terörsüz bir Türkiye için halk desteğinin en temel dayanak olduğunu göstermektedir. Siyasi liderlik, ne kadar güçlü adımlar atarsa atsın, toplumun onayını ve inancını arkasına almadan kalıcı başarı sağlamak mümkün değildir. Bu noktada “ne oldu, kim söyledi, neden söyledi?” soruları, siyasal süreçlerin halkla olan bağını ortaya koymaktadır.

    İstihbarat ve Siyaset Koordinasyonu

    Aynı gün Millî İstihbarat Teşkilatı Başkanı İbrahim Kalın’ın, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi TBMM’de ziyaret etmesi, güvenlik–siyaset ekseninde eşgüdümün kurulduğunu göstermiştir. Bu ziyaret, yalnızca bir protokol görüşmesi değil; devlet aklının bütünleşik reflekslerinin dışa vurumudur [2].

    Yasama ve Kurumsal Dirayet

    TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un Bahçeli ile yaptığı görüşmede gündeme gelen “Terörsüz Türkiye Komisyonu”, mücadelenin yalnızca silahlı unsurlara karşı değil; aynı zamanda ekonomik, sosyolojik, ideolojik ve dijital damarların kurutulmasına yönelik olacağını ortaya koymuştur [3]. Burada halk desteği ile yasama iradesinin kesiştiği yeni bir stratejik moment doğmuştur.

    Medya Refleksi ve Parti Direnci

    Öte yandan MHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Semih Yalçın’ın medya alanındaki etkinliği, partiye yönelik yürütülen linç kampanyalarına karşı güçlü bir kalkan görevi görmektedir. Araştırmacı yazar Cengiz Genç’in kaleme aldığı değerlendirmeler, bu kampanyaların büyük ölçüde eski partililer ve siyasal göçmenler tarafından organize edildiğini belgeleyerek, toplumsal algı yönetiminde gerçek verilerle karşı koymuştur [4].

    Tarihsel Dönemeç

    Milliyetçi Hareket Partisi, bir koltuk siyaseti değil; bir karakter makamıdır. “Terörsüz Türkiye” hedefi de salt bir güvenlik söylemi değil; siyasal kararlılık, toplumsal bütünlük ve milli bekanın vazgeçilmez ilkesidir. Kılıç’ın halk desteğine yaptığı vurgu, bu vizyonun tabanını güçlendirmekte; Ankara’da gerçekleşen zirveler ise stratejik yönünü inşa etmektedir.

    Sonuç

    Bugün Türkiye, yalnızca güvenlik tehditlerini bertaraf etme değil; aynı zamanda milli birlik, toplumsal dayanışma ve siyasal vizyon üzerinden yeni bir sayfa açmaktadır. Gün, kavga değil; kavrayış günüdür. Gün, hesaplaşma değil; milli hedefler doğrultusunda hizalanma günüdür. Saflar netleşmiştir ve tarih, bu safları unutmayacaktır.

    Kaynakça

    Kılıç, Erkan Akçay. “Halkımız Terörsüz Türkiye’ye çok büyük destek veriyor.” MHP Resmî Hesabı, X/Twitter, 21 Temmuz 2025. TBMM Görüşme Notları, 21 Temmuz 2025. “Terörsüz Türkiye Komisyonu Taslak Metni.” TBMM Arşivi, 2025. Genç, Cengiz. “MHP’ye Yönelik Karalama Kampanyalarının Sosyolojik Kodları.” Araştırma Notları, 2025.

    ✍️ Araştırmacı Yazar Cengiz Genç

  • Hollanda’da İsrail–Filistin Krizi ve Koalisyonun Çözülüşü

    Hollanda’da İsrail–Filistin Krizi ve Koalisyonun Çözülüşü

    Araştırmacı Yazar Cengiz Genç

    Hollanda siyaseti, yüzyıllardır uzlaşma kültürü üzerine kurulu bir “polder modeli” ile anılmıştır. Bu model, farklı partilerin karşıt görüşlerini müzakere yoluyla dengeleyerek yönetimde sürekliliği mümkün kılmıştır. Ancak son yıllarda yaşanan gelişmeler, bu geleneğin kırılganlığını açığa çıkarmaktadır. Özellikle İsrail–Filistin meselesinde yaşanan sert ayrışma, siyasetin merkezinde yeni bir fay hattı oluşturmuş, halkın gözünde güven duygusunu aşındırmıştır.

    Siyasal Krizin Seyri

    Geçtiğimiz yıl büyük zorluklarla kurulan hükümet, İsrail yerleşim ürünlerine yaptırım konusunda anlaşmaya varamayınca ilk ciddi sarsıntısını yaşadı. Dışişleri Bakanı Caspar Veldkamp’ın “savunduğum politikayı hayata geçiremiyorum” diyerek istifası, yalnızca bir kişisel karar değil, aynı zamanda siyasal düzende ortaya çıkan çatlağın görünür hâle gelmesiydi [1]. Onun ardından NSC’li bakanların hükümetten çekilmesi, Başbakan Dick Schoof’u yalnızca “gündelik işleri yürüten” bir kabineyle baş başa bıraktı. Bu süreçte “ne oldu, nasıl oldu, kimler etkili oldu?” sorularının yanıtı, aslında Hollanda siyasetinin yapısal zaaflarını işaret etmektedir.

    Derinleşen Güven Krizi

    Sürekli bozulan koalisyonlar, Hollanda seçmeninin zihninde kalıcı bir yorgunluk yaratmaktadır. Bir yandan tarihsel olarak güç kazanmış uzlaşma kültürü hatırlatılırken, öte yandan her krizde parçalanan hükümetler halkın siyasete olan inancını zedelemektedir. “Neden?” sorusunun cevabı yalnızca dış politika anlaşmazlıklarında değil; aynı zamanda çok partili sistemin kendi içinde barındırdığı kırılgan dengelerde aranmalıdır [2]. Bu noktada İsrail–Filistin meselesi, yalnızca bir katalizör işlevi görmüş, asıl sorunun yani siyasal parçalanmanın üzerini örtememiştir.

    Yeni Dönemin Habercisi

    29 Ekim 2025’te yapılacak erken seçimler, sadece bir hükümetin değil, bir yönetim modelinin de yeniden tanımlanacağı bir döneme işaret etmektedir. Sağ partilerin (PVV, VVD, BBB) oluşturacağı blok, merkeziyetçi ve sert bir hat üzerinde şekillenirken; sol cephenin birleşme çabaları da farklı bir vizyonun ifadesi olacaktır [3]. “Ne zaman, nerede, nasıl ve kim tarafından?” sorularının cevapları, seçim sürecinde şekillenecek ve bu süreç Hollanda demokrasisinin geleceğine dair önemli ipuçları verecektir.

    Sonuç

    Bugün yaşanan kriz, bir dış politika ayrışmasından öte, Hollanda’nın koalisyon demokrasisinin sürdürülebilirliğini sınayan bir dönemeçtir. Tarihsel olarak güçlü bir tez gibi duran uzlaşma kültürü, karşıt bir antitez olan güven kaybıyla çarpışmaktadır. Erken seçimler ise bu iki uç arasında bir sentez ihtimalini barındırmaktadır. Seçmen, sandık başında yalnızca partileri değil, aynı zamanda istikrar ile belirsizlik arasındaki dengeyi de oylayacaktır.

    Kaynakça

    1. “Dutch Foreign Minister Caspar Veldkamp Resigns Over Israel Policy.” DutchNews.nl, 2025.

    2. Andeweg, Rudy B. & Irwin, Galen A. Governance and Politics of the Netherlands. Palgrave Macmillan, 2014.

    3. “Early Elections Announced in the Netherlands for October 29, 2025.” Politico Europe, 2025.

    Araştırmacı Yazar Cengiz Genç

  • Ebülfez Elçibey’in Aziz Hatırasına

    Elçibey, Sovyet esaretinin karanlığında bir “aydınlanma meşalesi” gibi doğmuş, Türkçülüğü yalnızca bir fikir değil, bir hayat nizamı olarak benimsemiştir. Onun siyasetinde millet ve hürriyet, devlet ve bağımsızlık, kardeşlik ve adalet birbirinden ayrılmaz bütünlüklerdi. Bizim için o, bir cumhurbaşkanından öte; mücadeleci bir dava eri, ideallerini hayatıyla ödeyen bir iman adamıydı.

    Cengiz Genç Araştırmacı Yazar                                                       Dünyasının müstesna liderlerinden, kadim dostum ve dava arkadaşım merhum Ebülfez Elçibey, yalnızca Azerbaycan’ın değil, bütün Türk milletinin ortak hafızasında bağımsızlık ve hürriyet mücadelesinin simgesidir. Onun 22 Ağustos 2000’de ebediyete irtihali, bizler için yalnız bir ayrılık değil, aynı zamanda omuzlarımıza yüklenen ağır bir sorumluluğun hatırlatıcısı olmuştur.

    Kendisini yakından tanıma bahtiyarlığına erişmiş biri olarak şunu ifade etmek isterim: Elçibey’in dünyasında koltuk, makam, şöhret değil; milletin haysiyeti, Türklüğün bekası vardı. Onunla yaptığımız sohbetlerde her daim altını çizdiği hakikat şuydu: “Türk milleti bağımsız olmadıkça nefes alamaz, Türk dünyası birleşmedikçe istiklal tamamlanmaz.”

    Bugün Türk Devletleri Teşkilatı’na uzanan yolun fikrî temelleri, işte bu aziz liderin idealleriyle atılmıştır. Kafkaslardan Orta Asya’ya, Anadolu’dan Balkanlara kadar her Türk yurdunun kalbinde Elçibey’in adı bir umut, bir diriliş çağrısıdır.

    Vefatının yıl dönümünde, dostum Ebülfez Elçibey’i rahmet ve minnetle yâd ediyor; aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyorum. Türk Dünyasının geleceği, onun ideallerinde saklıdır. Bizlere düşen görev, o idealleri diri tutmak ve gelecek nesillere aktarmaktır.

    Ruhu şad, mekânı cennet olsun. 🇹🇷🇦🇿

  • Bala’da Eğitim Yönetiminde Yeni Dönem: Hukuki Temeller, Kurumsal Koordinasyon ve Toplumsal Etkiler

    Bala’da Eğitim Yönetiminde Yeni Dönem: Hukuki Temeller, Kurumsal Koordinasyon ve Toplumsal Etkiler

    Cengiz Genç Araştırmacı Yazar 

    Eğitim kurumları, yalnızca bireylerin akademik gelişimini değil; aynı zamanda toplumların kültürel, ekonomik ve siyasal geleceğini de şekillendiren stratejik alanlardır. Bu bağlamda, Bala ilçesinde yeni atanan okul müdürleri, müdür yardımcıları ve ilçe millî eğitim idarecilerinin Kaymakam Sayın Ali Yıldırım’ı ziyaret etmesi, sembolik bir tebrik buluşmasının ötesinde, hukuk ve idare bilimi açısından dikkate değer bir gelişme niteliğindedir.

    Hukuki Temel: Anayasa ve Kanunlar

    Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 42. maddesi, eğitim ve öğrenim hakkının temel bir hak olduğunu güvence altına alır. Bu anayasal çerçeve, 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu ile kurumsal normlara kavuşur. Ayrıca, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’na göre kaymakam, devletin ilçedeki temsilcisidir. Dolayısıyla, okul idarecilerinin kaymakamlık makamını ziyaret etmesi, hukuki açıdan bir tür “yetki alanlarının buluşması”dır. Bu buluşma, devletin eğitim politikalarıyla yerel idari yapının senkronizasyonunu sembolize eder.

    Kurumsal Koordinasyon ve Eğitim Politikaları

    Eğitimde başarı, yalnızca bireysel yöneticilerin gayretleriyle değil; merkezi ve yerel idari yapıların koordineli çalışmasıyla sağlanır. Kaymakam Yıldırım’ın yeni idarecilere “hayırlı olsun” temennisi, sosyolojik açıdan sembolik sermayenin; idare hukuku açısından ise kamu hizmetine duyulan güvenin ifadesidir. Bu söylem, yerel eğitim yönetiminde süreklilik ve uyum arayışını yansıtır.

    Eğitim Liderliği ve Toplumsal Sermaye

    Sosyoloji literatüründe okullar, “toplumsal sermaye”nin üretildiği merkezler olarak tanımlanır. Yeni idarecilerin atanması, Bala’nın eğitim vizyonunu yenileme potansiyeli taşır. Kaymakamlık makamının bu sürece aktif şekilde eşlik etmesi, yalnızca yöneticiler için bir moral unsuru değil; aynı zamanda öğrenci, veli ve öğretmenler için güven verici bir kamu mesajıdır.

    Sonuç

    Bala’da gerçekleşen bu ziyaret, üç düzlemde okunmalıdır:

    1. Hukuki düzlem: Anayasa ve kanunların tanımladığı yetki ve görev alanlarının uyumlaştırılması.

    2. İdari düzlem: Kaymakamlık makamı ile okul idarecilerinin koordinasyonu.

    3. Toplumsal düzlem: Eğitim üzerinden toplumsal güvenin ve kurumsal sürekliliğin pekiştirilmesi.

    Bu nedenle ziyaret, sadece protokol düzeyinde bir buluşma değil; aynı zamanda Bala’nın geleceğine yönelik eğitimsel, idari ve toplumsal bir vizyonun inşasıdır.

    Kaynakça

    1. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (1982). Resmî Gazete, 9 Kasım 1982, Sayı: 17863.

    2. 1739 Sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu (1973). Resmî Gazete, 24.06.1973, Sayı: 14574.

    3. 5442 Sayılı İl İdaresi Kanunu (1949). Resmî Gazete, 18.06.1949, Sayı: 7236.

    4. Bourdieu, P. (1986). The Forms of Capital. In J. Richardson (Ed.), Handbook of Theory and Research for the Sociology of Education. Greenwood.

    5. Demir, K. (2008). Türkiye’de Eğitim Yönetimi ve Hukuk. Milli Eğitim Dergisi, 180, 45-62.

    6. Gülmez, M. (2010). Eğitim Hakkı ve Kamu Yönetimi. Ankara: TODAİE Yayınları.

    7. Tezcan, M. (2014). Eğitim Sosyolojisi. Ankara: Anı Yayıncılık.

    8. Yıldırım, A. & Şimşek, H. (2021). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri. Ankara: Seçkin Yayıncılık.

    9. Karakütük, K. (2017). Eğitim Yönetimi: Kuram ve Uygulama. Ankara: Pegem Akademi.

    10. Tosun, F. (2015). Yerel Yönetim ve Eğitim Politikaları. Kamu Yönetimi Dergisi, 47(2), 101-120.

  • Bala’da Eğitim Yönetiminde Yeni Dönem: Hukuki Temeller, Kurumsal Koordinasyon ve Toplumsal Etkiler

  • Bala’da Eğitim Yönetiminde Yeni Dönem: Hukuki Temeller, Kurumsal Koordinasyon ve Toplumsal Etkiler

    Bala’da Eğitim Yönetiminde Yeni Dönem: Hukuki Temeller, Kurumsal Koordinasyon ve Toplumsal Etkiler

    Cengiz Genç Araştırmacı Yazar 

    Eğitim kurumları, yalnızca bireylerin akademik gelişimini değil; aynı zamanda toplumların kültürel, ekonomik ve siyasal geleceğini de şekillendiren stratejik alanlardır. Bu bağlamda, Bala ilçesinde yeni atanan okul müdürleri, müdür yardımcıları ve ilçe millî eğitim idarecilerinin Kaymakam Sayın Ali Yıldırım’ı ziyaret etmesi, sembolik bir tebrik buluşmasının ötesinde, hukuk ve idare bilimi açısından dikkate değer bir gelişme niteliğindedir.

    Hukuki Temel: Anayasa ve Kanunlar

    Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 42. maddesi, eğitim ve öğrenim hakkının temel bir hak olduğunu güvence altına alır. Bu anayasal çerçeve, 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu ile kurumsal normlara kavuşur. Ayrıca, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’na göre kaymakam, devletin ilçedeki temsilcisidir. Dolayısıyla, okul idarecilerinin kaymakamlık makamını ziyaret etmesi, hukuki açıdan bir tür “yetki alanlarının buluşması”dır. Bu buluşma, devletin eğitim politikalarıyla yerel idari yapının senkronizasyonunu sembolize eder.

    Kurumsal Koordinasyon ve Eğitim Politikaları

    Eğitimde başarı, yalnızca bireysel yöneticilerin gayretleriyle değil; merkezi ve yerel idari yapıların koordineli çalışmasıyla sağlanır. Kaymakam Yıldırım’ın yeni idarecilere “hayırlı olsun” temennisi, sosyolojik açıdan sembolik sermayenin; idare hukuku açısından ise kamu hizmetine duyulan güvenin ifadesidir. Bu söylem, yerel eğitim yönetiminde süreklilik ve uyum arayışını yansıtır.

    Eğitim Liderliği ve Toplumsal Sermaye

    Sosyoloji literatüründe okullar, “toplumsal sermaye”nin üretildiği merkezler olarak tanımlanır. Yeni idarecilerin atanması, Bala’nın eğitim vizyonunu yenileme potansiyeli taşır. Kaymakamlık makamının bu sürece aktif şekilde eşlik etmesi, yalnızca yöneticiler için bir moral unsuru değil; aynı zamanda öğrenci, veli ve öğretmenler için güven verici bir kamu mesajıdır.

    Sonuç

    Bala’da gerçekleşen bu ziyaret, üç düzlemde okunmalıdır:

    1. Hukuki düzlem: Anayasa ve kanunların tanımladığı yetki ve görev alanlarının uyumlaştırılması.

    2. İdari düzlem: Kaymakamlık makamı ile okul idarecilerinin koordinasyonu.

    3. Toplumsal düzlem: Eğitim üzerinden toplumsal güvenin ve kurumsal sürekliliğin pekiştirilmesi.

    Bu nedenle ziyaret, sadece protokol düzeyinde bir buluşma değil; aynı zamanda Bala’nın geleceğine yönelik eğitimsel, idari ve toplumsal bir vizyonun inşasıdır.

    Kaynakça

    1. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (1982). Resmî Gazete, 9 Kasım 1982, Sayı: 17863.

    2. 1739 Sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu (1973). Resmî Gazete, 24.06.1973, Sayı: 14574.

    3. 5442 Sayılı İl İdaresi Kanunu (1949). Resmî Gazete, 18.06.1949, Sayı: 7236.

    4. Bourdieu, P. (1986). The Forms of Capital. In J. Richardson (Ed.), Handbook of Theory and Research for the Sociology of Education. Greenwood.

    5. Demir, K. (2008). Türkiye’de Eğitim Yönetimi ve Hukuk. Milli Eğitim Dergisi, 180, 45-62.

    6. Gülmez, M. (2010). Eğitim Hakkı ve Kamu Yönetimi. Ankara: TODAİE Yayınları.

    7. Tezcan, M. (2014). Eğitim Sosyolojisi. Ankara: Anı Yayıncılık.

    8. Yıldırım, A. & Şimşek, H. (2021). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri. Ankara: Seçkin Yayıncılık.

    9. Karakütük, K. (2017). Eğitim Yönetimi: Kuram ve Uygulama. Ankara: Pegem Akademi.

    10. Tosun, F. (2015). Yerel Yönetim ve Eğitim Politikaları. Kamu Yönetimi Dergisi, 47(2), 101-120.

  • Bala’nın Geleceğinde Stratejik Eşik: Kaymakamlık ve Belediye İşbirliği

    Cengiz GENÇ

    Araştırmacı – Yazar

    Bölgesel Kalkınma ve Yerel Yönetimler Üzerine Çalışmalar

    Kamu yönetimi literatüründe sıkça vurgulanan temel ilke, merkezi idare ile yerel yönetimler arasındaki uyumun, bir bölgenin gelişim dinamiklerini doğrudan etkilediğidir. Bala özelinde Kaymakam Ali Yıldırım ile Belediye Başkanı Ahmet Buran’ın aynı masa etrafında buluşması, yalnızca bir protokol fotoğrafı değil, aynı zamanda idari senkronizasyonun sembolü olarak değerlendirilmelidir.

    Geçmişte ilçenin geri kalmışlığının en önemli sebeplerinden biri, farklı idari birimlerin münferit hareket etmesi ve eşgüdüm eksikliğiydi. Bu bağlamda son gelişme, Bala’nın “yönetimsel bölünmüşlükten bütünleşmeye” doğru attığı güçlü bir adımdır.

    Akademik ve Hukuki Çerçeve

    Türk kamu yönetim sisteminde kaymakam, idarenin bütünlüğü ilkesinin bir tezahürü olarak ilçede devletin temsilcisidir. Belediye başkanı ise yerel özerkliğin halk tarafından seçilmiş temsilidir. İki makamın işbirliği, Anayasa’nın 127. maddesinde düzenlenen “yerinden yönetim ilkesi” ile 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu arasında köprü niteliğindedir.

    Bu bağlamda Yıldırım–Buran birlikteliği:

    • İdari İşbirliği: Devletin denetim yetkisi ile halkın seçilmiş temsilcilerinin iradesinin kesişim noktası,

    • Hukuki Meşruiyet: Hem merkezi idarenin hem de yerel yönetimin anayasal görev ve yetkilerinin ortak faydada kullanılması,

    • Sosyo-Politik Meşruiyet: Halk nezdinde güven tesis eden, geçmişteki parçalanmışlığı gideren bir irade birlikteliği,

    olarak kavramsallaştırılabilir.

    Bala’nın Geçmişten Geleceğe Taşınması

    Bala, tarihsel olarak Ankara’nın stratejik hinterlandında yer almasına rağmen, altyapı, sosyal politikalar ve ekonomik yatırımlar açısından geri planda kalmıştır. Bu geri kalmışlık, çoğu zaman koordinasyonsuzluk ve kurumlar arası çatışma ile beslenmiştir.

    Bugün ise:

    • Kaymakam Ali Yıldırım’ın hukuki otoritesi,

    • Belediye Başkanı Ahmet Buran’ın yerel siyasal meşruiyeti,

    aynı hedef doğrultusunda birleşmektedir. Bu birleşme, kamu yönetimi teorisinde “senkronize idare modeli” olarak tanımlanabilecek bir aşamadır.

    Hukuki Terimler ve Teorik Derinlik

    • Normatif Bütünleşme: Farklı hukuk normlarının (merkezi-idari normlar ile yerel normlar) uyumlu uygulanması.

    • Fonksiyonel Koordinasyon: Kaymakamlığın gözetim fonksiyonu ile belediyenin icra fonksiyonunun eşgüdümlü çalışması.

    • Meşruiyet Diyalektiği: Atanmış yönetici ile seçilmiş yöneticinin demokratik hukuk devletinde meşruiyet kaynaklarını birleştirmesi.

    • Yönetimsel Sinerji: Ortak politika üretiminde 1+1’in 2’den fazla etki yaratması.

    Bu kavramlar ışığında, Bala için ortaya çıkan tablo, yalnızca idari değil; aynı zamanda hukuki ve siyasal bir dönüşümdür.

    Sonuç

    Kaymakam Ali Yıldırım ile Belediye Başkanı Ahmet Buran’ın buluşması, Bala’nın geçmişteki geri kalmışlık döngüsünü kıracak stratejik bir eşiği temsil etmektedir. Bu birliktelik, yalnızca bugünün idari pratiği değil, aynı zamanda yarının hukuk devleti ilkesine dayalı yerel kalkınma modeli için güçlü bir örnektir.

    Hukuki çerçevede bakıldığında; bu işbirliği, idarenin bütünlüğü ile yerinden yönetim arasındaki dengeyi sağlayan optimum model olarak değerlendirilmektedir. Dolayısıyla Bala’nın geleceği, artık parçalı değil; bütünleşik bir yönetim aklıyla şekillenmeye başlamıştır.

    Kaynakça

    1. T.C. Anayasası, 1982 (m. 123–127).

    2. 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu.

    3. 5393 sayılı Belediye Kanunu.

    4. Gözler, K. (2016). Türk İdare Hukuku. Bursa: Ekin Kitabevi.

    5. Akgün, S. (2010). “Merkezi Yönetim–Yerel Yönetim İlişkileri: Teorik Bir Çerçeve.” Amme İdaresi Dergisi, 43(2), 25–49.

    6. Eryılmaz, B. (2012). Kamu Yönetimi. Ankara: Okutman Yayıncılık.

    7. Köseoğlu, Ö. (2018). “Yerel Yönetimlerin Anayasal Dayanakları ve İdarenin Bütünlüğü İlkesi.” Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 132, 115–138.

    8. Çukurçayır, M. A. (2009). Yerel Yönetimler ve Demokrasi. Konya: Çizgi Kitabevi.

    9. Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu Kararları (Çeşitli kararlar, özellikle idarenin bütünlüğü ve yerel yönetimlere ilişkin kararlar).

    10. Şengül, H. T. (2013). Yerel Yönetimlerde Demokrasi ve Katılım. Ankara: İmge Kitabevi.

  • Bala Kaymakamı Ali Yıldırım’ın Heyeti Kabulü ve Kitap Takdimi

    Akademik ve Hukuki Çerçevede Bir Değerlendirme

    Cengiz Genç Araştırmacı Yazar

    Tamam 21 Ağustos 2025 tarihinde Bala Kaymakamı Sayın Ali Yıldırım, Bala eşrafı, dini temsilciler ve araştırmacı-yazarların yer aldığı bir heyeti makamında kabul etmiştir. Görüşme, sadece bir nezaket ziyareti olmanın ötesinde, Bala’nın kültürel hafızasının korunması, sivil-toplumsal temsiliyetin kurumsal düzeyde ifade edilmesi ve yerel yönetimlerin vatandaşla kurduğu bağ açısından önemli bir örnek teşkil etmektedir.

    2. Heyet Üyeleri

    Ziyarette hazır bulunan isimler şunlardır:

    • Cengiz Genç: Araştırmacı-yazar, Bala’nın Kadim Hafızası kitabının yazarı.

    • Erdoğan Genç: Çiğdemli köyünden, Bala eşrafından.

    • Adem Yıldırım: Bala Belediyesi eski Genel Koordinatörü.

    • Enes Ekici Toki İmam-ı Azam Camii İmamı.

    • Sadık: Heyet içerisinde yer alan, kitap takdiminde de bulunan kişi.

    Bu topluluk, hem ilmi (kitap çalışması), hem dini (cami imamı ve yönetimi), hem de yerel eşrafı temsil etmesi bakımından Bala’nın toplumsal dokusunu yansıtmaktadır.

    3. Kitap Takdimi: Bala’nın Kadim Hafızası

    Ziyaretin en anlamlı anı, Araştırmacı-Yazar Cengiz Genç tarafından kaleme alınan Bala’nın Kadim Hafızası adlı eserin Sayın Kaymakam’a takdim edilmesidir. Kaymakam Ali Yıldırım kitabı memnuniyetle kabul ederek, eserden haberdar olduğunu, kitabın tanıtımı ve kurumsal desteği için gerekli çalışmaların yapılacağını beyan etmiştir. Ayrıca Cengiz Genç ile önümüzdeki günlerde yeniden bir araya gelinmesi konusunda mutabakata varılmıştır.

    Bu yaklaşım, yerel yöneticilerin kültürel üretimlere gösterdiği ilgi ve sahiplenme açısından önemli bir emsal oluşturmaktadır.

    4. TOKİ İmam-ı Azam Camii ve Yönetim Faaliyetleri

    Heyet içerisinde bulunan Enes Binici ve cami yönetimi, Kaymakam Ali Yıldırım’a cami faaliyetleri hakkında bilgi sunmuştur. Özellikle yaz sıcağı ve yaklaşan kış ayları göz önünde bulundurularak camiye klima cihazının yerleştirildiği belirtilmiştir. Kaymakam Yıldırım bu hizmetten duyduğu memnuniyeti dile getirmiş, cami ve cemaat hizmetlerine verilen önemin altını çizmiştir.

    5. Hukuki ve Sosyolojik Değerlendirme

    Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 5. maddesi devletin temel görevlerini; 10. maddesi eşitliği; 64. maddesi ise kültürel varlıkların korunmasını düzenlemektedir. Bu çerçevede Kaymakam Ali Yıldırım’ın ziyarete ve kitaba gösterdiği ilgi, hem anayasal görevlerin yerel düzeyde icrası, hem de kültürel mirasın korunması yönünden anlamlıdır.

    Ayrıca, 5393 sayılı Belediye Kanunu ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu yerel idarelerin halka hizmet ve kültürel gelişime destek olma görevlerini açıkça belirtmektedir. Bu bağlamda yapılan ziyaret, yerel yönetimlerin hukuki yükümlülükleri ile toplumsal taleplerin kesişim noktasında gerçekleşmiştir.

    6. Sonuç

    Ziyaret, yalnızca bir nezaket buluşması değil; Bala’nın kültürel ve toplumsal hafızasının kurumsal düzeyde desteklenmesi anlamında bir “yerel yönetim-toplum iş birliği” örneğidir. Araştırmacı-yazar Cengiz Genç’in kitabının takdimi, Bala’nın tarihsel hafızasının kurumsallaşma sürecine katkı sağlamış; Kaymakam Ali Yıldırım’ın bu konudaki sıcak yaklaşımı ise hukuki ve sosyolojik açıdan örnek teşkil etmiştir.

    Kaynakça

    1. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (1982).

    2. 5393 Sayılı Belediye Kanunu.

    3. 5442 Sayılı İl İdaresi Kanunu.

    4. Genç, C. (2025). Bala’nın Kadim Hafızası. Ankara.

    5. Bora, T. (2005). Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce: Yerel Yönetimler. İstanbul: İletişim Yayınları.

    6. Güneş, A. (2019). “Yerel Yönetimlerde Kültürel Politikalar”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi.

  • Bala TOKİ Gerçeği ve Çözümün Eşiğinde Bir İlçe: Mansur Yavaş’a Çağrı, Ahmet Buran’a Teşekkür

    Bala TOKİ Gerçeği ve Çözümün Eşiğinde Bir İlçe: Mansur Yavaş’a Çağrı, Ahmet Buran’a Teşekkür

    Cengiz Genç Araştırmacı Yazar

    Bala ilçesi, Ankara’nın stratejik coğrafyasında yükselen TOKİ konutlarıyla birlikte önemli bir dönüşüm sürecine adım atmıştır. Ancak bu dönüşüm, 200 metrelik bir asfalt yolun yapılmaması gibi küçük görünen ama etkileri bakımından son derece büyük bir problem nedeniyle aksamakta; yüzlerce ailenin gündelik hayatını doğrudan olumsuz etkilemektedir. Yaklaşık iki buçuk yıldır çözülemeyen bu yol meselesi, yalnızca bir altyapı sorunu değil, aynı zamanda yaşam hakkı, mülkiyet hakkı ve sosyal devlet ilkesi ile doğrudan ilişkili bir mağduriyet üretmektedir.

    Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 56. maddesi, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğunu açıkça belirtmektedir. Yine Belediyeler Kanunu’nun 14. maddesi, belediyelerin mahallî müşterek nitelikteki ihtiyaçları karşılamakla görevli olduğunu hükme bağlamaktadır. Bu bağlamda yol, su, ulaşım ve temel altyapı hizmetleri yalnızca teknik bir işlem değil; vatandaşın anayasal güvence altındaki yaşam koşullarının bir parçasıdır.

    Mansur Yavaş’a Serzeniş

    Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin yetki alanına giren 200 metrelik yolun yıllardır tamamlanamaması, Bala halkının gözünde teknik bir aksaklıktan ziyade “idari bir ihmalin sembolü” olarak görülmektedir. TOKİ konutlarında oturan yüzlerce aile, bu yol nedeniyle işyerlerine, çarşıya ve hatta günlük ihtiyaçlarına ulaşmada büyük sıkıntılar yaşamaktadır. Bir büfenin dahi bulunmadığı bölgede, ulaşımın kısıtlılığı hem ekonomik hareketliliği hem de sosyal huzuru olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Mansur Yavaş’a yönelik çağrı nettir: Bu yolun bir an evvel tamamlanması, sadece teknik bir görev değil, hukuki ve anayasal bir yükümlülüktür.

    Ahmet Buran’ın Tavrı

    Bu süreçte Bala Belediye Başkanı Ahmet Buran’ın tavrı, yerel yönetim anlayışının nasıl olması gerektiğini ortaya koymuştur. Başkan Buran, ziyarete gelen heyeti büyük bir nezaket ve samimiyetle karşılamış, sorunları dikkatle dinlemiş ve çözüm için elinden geleni yapacağına dair güvence vermiştir. Görüşmeye katılan isimlerden;

    • Cengiz Genç (Araştırmacı Yazar ve Çiftçi, Sırapınar Köyü),

    • Erdoğan Genç (Çiğdemli Köyü),

    • Duran Gülenç (Emekli Zabıta Müdürü ve Çiftçi),

    • Enes Ekinci (Bala TOKİ

     İmam ı Azam camii imamı

    • Adem Yıldırım (TOKİ  İmam-ı Azam Camii Yaşatma Derneği Başkan Vekili), Bala Belediyesi Eski Genel Koordinatörü),

    her birini ayrı ayrı saygıyla ağırlanmıştır. Bu ilgi ve alaka, yerel yönetimin toplumsal vicdanla buluşmasının en somut göstergesi olmuştur.

    Bala’nın Kadim Hafızası

    Toplantının en dikkat çekici anlarından biri, Araştırmacı-Yazar **Cengiz Genç’in “Bala’nın Kadim Hafızası” adlı kitabını Belediye Başkanı Ahmet Buran’a takdim etmesidir. Bu eser, yalnızca Bala’nın tarihini ve kültürel derinliğini anlatmakla kalmamakta; aynı zamanda bölgenin stratejik, jeopolitik ve sosyo-ekonomik değerlerini de kayıt altına almaktadır. Başkan Buran’ın bu kitabı inceleyeceğini ve gerekli tüm desteği sağlayacağını belirtmesi, Bala’nın tarihsel hafızasına sahip çıkma iradesi açısından önemli bir adım olarak değerlendirilebilir.

    Sonuç

    Sonuç olarak Bala’da yaşanan bu buluşma, yalnızca bir sorun dinleme ziyareti değil; yerel gerçeklik ile merkezi idare arasındaki hukuki ve idari sorumluluk dengesinin de gözler önüne serilmesidir. Sayın Mansur Yavaş’a düşen görev, söz konusu yolun bir an önce yapılmasını sağlayarak vatandaşın mağduriyetini gidermektir. Başkan Ahmet Buran’a düşen görev ise, sergilediği çözüm odaklı yaklaşımı sürdürmek ve Bala’nın geleceğini halkıyla birlikte inşa etmektir. Ve belki de en önemlisi, “Bala’nın Kadim Hafızası” kitabının işaret ettiği gibi, ilçenin köklü geçmişi ile geleceği arasında kalıcı bir köprü kurmaktır.

    Kaynakça

    1. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Madde 56 – Sağlık hakkı.

    2. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Madde 127 – Yerel yönetimler.

    3. 5393 Sayılı Belediyeler Kanunu, Madde 14 – Belediye görev ve sorumlulukları.

    4. 5216 Sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu, Madde 7 – Büyükşehir belediyelerinin görevleri.

    5. Genç, Cengiz. Bala’nın Kadim Hafızası. Ankara, 2025.

    6. Resmî Gazete, çeşitli sayılar – Belediye ve büyükşehir uygulamaları.

  • Sahte Diploma Skandalı: Yüzlerce Kişi Hakkında Şok İddialar

    Sahte Diploma Skandalı: Yüzlerce Kişi Hakkında Şok İddialar

    Özet (Spot):

    Milletvekillerinden profesörlere kadar uzanan sahte diploma iddiaları Türkiye gündemini sarsıyor. Resmî belgeler, soruşturmalar ve tanık ifadeleri, eğitim sisteminin güvenilirliğini tartışmaya açtı.

    Haber Metni:

    Türkiye’de son günlerde kamuoyunu sarsan sahte diploma skandalı, siyasi ve akademik çevrelerde büyük yankı uyandırdı. İddialara göre, bazı milletvekillerinin ve akademisyenlerin diplomalarının gerçeği yansıtmadığı ortaya çıktı [1][2].

    Yapılan araştırmalarda, yaklaşık 30–40 milletvekili ile 400’e yakın profesörün diplomalarının sahte olduğu yönünde bilgiler kamuoyuna yansıdı [3][4]. Bu gelişme, eğitim kurumlarının denetim mekanizmalarının ne kadar etkin çalıştığı sorusunu gündeme getirdi.

    Hukukçular, sahte diploma kullanımının “resmî belgede sahtecilik” (TCK m.204) ve “nitelikli dolandırıcılık” (TCK m.158) suçlarını oluşturabileceğini, bu suçların ağır hapis cezaları gerektirdiğini vurguluyor [5][6].

    Milli Eğitim Bakanlığı ve Yükseköğretim Kurulu (YÖK) yetkilileri, konuya ilişkin soruşturma başlatıldığını ve sahte diplomaların tespit edilmesi hâlinde yasal işlemlerin uygulanacağını açıkladı [7][8].

    📌 Kamuoyu Tepkisi

    Vatandaşlar, sahte diplomaların kimlere ait olduğunun şeffaf şekilde açıklanmasını ve ilgili kişilerin görevlerinden alınmasını talep ediyor [9]. Sosyal medyada #SahteDiploma etiketiyle binlerce paylaşım yapılırken, konunun Meclis gündemine taşınması bekleniyor [10].

    Kaynakça

    [1] TBMM Tutanak Dergisi, 28. Yasama Dönemi, Sahte Diploma Tartışmaları.

    [2] Anadolu Ajansı (AA), “Sahte Diploma İddiaları Hakkında Soruşturma”, 2024.

    [3] BBC Türkçe, “Türkiye’de Sahte Diploma Skandalı”, 2023.

    [4] Hürriyet, “400 Akademisyenin Diploması Sahte”, 2024.

    [5] 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, m.204 Resmî Belgede Sahtecilik.

    [6] 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, m.158 Nitelikli Dolandırıcılık.

    [7] Milli Eğitim Bakanlığı Basın Açıklaması, 15 Mart 2024.

    [8] Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Resmî Duyurusu, 20 Mart 2024.

    [9] Twitter Veri Analizi, #SahteDiploma Etiketi, Mart 2024.

    [10] Meclis Gündemi, 2024/56 Sayılı Önerge.              

    Terörle Mücadele Temalı 10 Slogan ve Twitter Açıklamaları

    1. Slogan: “Terör Susar, Millet Konuşur”

    Açıklama: Terörün sustuğu yerde milletin sesi daha gür çıkar. Vatanın birlik çığlığı, hiçbir silahın sesiyle bastırılamaz. 🇹🇷

    2. Slogan: “Vatan Bölünmez, Bayrak İnmez”

    Açıklama: Bayrak, toprağa düşen her şehidin kanıyla daha da kutsallaşır. Bu topraklar, bölünmek için değil, sonsuza dek yaşamak için var. 🕊️

    3. Slogan: “Cesaret Vatanın Nöbetidir”

    Açıklama: Her karış toprağın arkasında cesur yürekler vardır. Teröre karşı nöbet, sadece sınırda değil, gönüllerde de tutulur. 💪

    4. Slogan: “Kökü Kurusun, Umutlar Yeşersin”

    Açıklama: Terörün kökü kazındığında; barış, kardeşlik ve umut yeniden filizlenir. Bizim mücadelemiz geleceğin huzuru içindir. 🌿

    5. Slogan: “Şehitler Ölmez, Vatan Bölünmez”

    Açıklama: Şehitlerimizin aziz hatırası, bu milletin en güçlü zırhıdır. Onların emaneti olan vatan asla bölünmeyecek. 🇹🇷

    6. Slogan: “Birlik Ol, Terörü Yık”

    Açıklama: Terörün en büyük korkusu milletin birliğidir. Omuz omuza durursak hiçbir hain plan başarıya ulaşamaz. 🤝

    7. Slogan: “Vatan Nöbeti Bitmez”

    Açıklama: Bu nöbet, sadece askerimizin değil, her bir vatandaşın vicdanında sürer. Vatan nöbeti, bayrağımız gökte dalgalandıkça devam eder. 🏞️

    8. Slogan: “Terörün Karanlığı, Halkın Işığıyla Söner”

    Açıklama: Halkın birlik ışığı, terörün karanlığını yok eder. Her adım, huzura atılan bir adımdır. 💡

    9. Slogan: “Hainlik Yenilir, Millet Yener”

    Açıklama: Tarih, ihanetin sonunun yenilgi, milletin azminin ise zafer olduğunu yazar. Bu defa da öyle olacak. 📜

    10. Slogan: “Barışın Bedeli, Cesaretle Ödenir”

    Açıklama: Gerçek barış, korkusuzca verilen mücadeleyle kazanılır. Cesaret, özgürlüğün anahtarıdır. 🗝️

  • Türkiye Belediyelerinde Yolsuzluk Sorunu ve Adaletin Eksiksiz Tecellisi

    Araştırmacı-Yazar Cengiz Genç

    Giriş

    Türkiye’de belediyeler, demokratik temsilin en doğrudan tezahür ettiği yerel yönetim birimleridir. Ancak son yıllarda bu kurumsal yapılar içerisinde artan yolsuzluk iddiaları, kamu vicdanında ciddi sarsıntılara yol açmaktadır. Belediyelerin hangi partiye ait olduğundan bağımsız olarak, şeffaflık ve hesap verilebilirlik konularındaki eksiklikler, hukukun üstünlüğü ilkesinin sorgulanmasına neden olmaktadır.

    MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 11 Ağustos 2025 tarihinde yaptığı açıklama, bu bağlamda dikkat çekicidir. Bahçeli, “Türkiye’nin ağırlaşan, belediyeler başta olmak üzere pek alana yayılan ve yoğunlaşan hukuki davalardan süratle kurtulması, sonuçta adaletin eksiksiz tecellisi sağlanmalıdır” diyerek, adaletin gecikmeden ve eksiksiz biçimde yerine getirilmesinin altını çizmiştir.

    Belediyelerde Yolsuzluk: Partiler Üstü Bir Sorun

    Yolsuzluk, belirli bir partiye veya ideolojik eğilime indirgenemeyecek ölçüde yaygın ve yapısal bir problemdir. Türkiye’nin farklı bölgelerinde, farklı siyasi partilere ait belediyelerde benzer sorunların ortaya çıkması, meselenin sistemsel boyutunu gözler önüne sermektedir.

    • AK Parti ve MHP gibi iktidar partilerinin belediyeleri hakkında yolsuzluk iddiaları gündeme geldiğinde, süreçlerin görece daha yumuşak işlediği, soruşturmaların kamuoyunda daha az yankı bulduğu dikkat çekmektedir.

    • Buna karşılık muhalefet partilerine ait belediyeler hakkında ortaya atılan en küçük iddianın dahi hızla soruşturmaya dönüştüğü, medyada geniş yankı bulduğu ve siyasi baskı aracına dönüştüğü gözlemlenmektedir.

    Bu durum, adaletin eşitliği konusunda toplumda ciddi soru işaretleri yaratmaktadır. Oysa ki adalet, yalnızca suçun veya yolsuzluğun büyüklüğüne değil; failin kim olduğuna bakılmaksızın işlemelidir.

    Hukuk Devletinde Eşitlik İlkesinin Önemi

    Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 10. maddesinde, herkesin kanun önünde eşit olduğu açıkça belirtilmiştir. Belediyelerde yaşanan yolsuzluk iddialarının da bu ilke doğrultusunda ele alınması, demokratik hukuk devleti anlayışının olmazsa olmazıdır.

    Adaletin tarafsız, bağımsız ve eksiksiz şekilde tecelli etmesi yalnızca bir hukuk normu değil, aynı zamanda sosyal barışın da temelidir. Bahçeli’nin söz konusu vurgusu, aslında bu evrensel ilkeye işaret etmektedir. Buradaki mesaj, “adalet farklı partilere farklı ölçülerde işletilmemeli, hangi belediye olursa olsun aynı hukuki hassasiyet gösterilmelidir” şeklinde okunmalıdır.

    Siyasal İrade ve Adaletin Güvencesi

    Yerel yönetimlerde yolsuzlukla mücadele, sadece yargı organlarının değil, siyasal iradenin de sorumluluğundadır. İktidar partilerinin kendi belediyeleri hakkında da şeffaf ve cesur soruşturmalara izin vermesi, kamu vicdanında güvenin yeniden tesisi için elzemdir. Aksi hâlde, toplumda “bazı belediyelerin korunduğu, bazılarının hedef alındığı” algısı güçlenir ki bu durum hukukun meşruiyetini zedeler.

    Bahçeli’nin çağrısı, bu noktada hem siyasete hem de yargıya yönelik bir uyarı niteliği taşımaktadır: Yolsuzlukla mücadele tavizsiz olmalı, adaletin terazisi hiçbir tarafa eğilmemelidir.

    Sonuç

    Belediyelerdeki yolsuzluk sorununa karşı mücadele, Türkiye’nin demokratik geleceği açısından kritik bir önem taşımaktadır. Bu mücadelenin parti farkı gözetmeksizin, adaletin eşit ve eksiksiz tecellisiyle yürütülmesi, hem hukuk devleti ilkesinin gereği hem de toplumsal güvenin yeniden inşası açısından zorunludur.

    MHP lideri Devlet Bahçeli’nin yaptığı vurgu, bu bağlamda desteklenmeli ve genişletilmelidir. Çünkü adaletin tecellisi, yalnızca hukukun değil, aynı zamanda milletin vicdanının da tatmin edilmesini sağlayacaktır.

    Kaynakça

    1. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Madde 10.

    2. Kaboğlu, İ. Ö. (2021). Anayasa Hukuku Dersleri. İmge Kitabevi.

    3. Heper, M. (2019). Türkiye’de Devlet ve Siyaset. Doğan Kitap.

    4. Gözler, K. (2022). Anayasa Hukukuna Giriş. Ekin Basım Yayın.

    5. Transparency International (2024). Corruption Perceptions Index: Turkey Report.

    6. İçişleri Bakanlığı (2023). Belediye Denetim Raporları.

    7. Yüksel, E. (2020). “Yerel Yönetimlerde Yolsuzlukla Mücadele ve Demokratik Denetim”. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 69(2).

  • Hayata Dokunmak

    “Hayata dokunmak bazen bir tebessüm, bazen bir kelime, bazen bir nefes olmaktır. Hızır gibi doğru zamanda doğru yerde bulunabilen, en büyük iz bırakandır.”

    📚 Kaynakça: [1][2][3]

    “Toplum biliminde ‘dokunma’ kavramı yalnızca fiziksel değil, manevi bir karşılık da taşır. Hızır kıssasında da vurgulandığı gibi, doğru yerde ve zamanda verilen bir işaret, hayatların seyrini değiştirebilir [1][2][3][4].”

    “İnsana dokunmak, bazen bir nasihat, bazen bir yön göstermektir. Hızır gibi anın içinde var olmak; gönülleri diriltir, umutları canlandırır. Arkada kalan, hayır duadan başka bir şey değildir.”

    📚 Kaynakça: [1][2][3][4]

    “Bir kelime, bir tebessüm, bir yol gösteriş… Hızır gibi doğru zamanda doğru yerde bulunabilmek, yorgun gönüllere nefes olmaktır. Asıl iz bırakan, ardında hayır dua bırakandır. [1][2][3][4]”

    📚 Kaynakça (ortak)

    [1] Kur’ân-ı Kerîm, Kehf Sûresi, 60–82

    [2] İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’ânil-Azîm, c. 3

    [3] El-Gazâlî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn, c. 4

    [4] Mehmet Kaplan, Türk Edebiyatında Sosyal Temalar, İstanbul, 1980

    — Araştırmacı-Yazar Cengiz Genç 

  • OSMANLI

    Kavun dolması

    ✨ Giriş

    Türk mutfağının en özel tariflerinden biri olan kavun dolması, ilk bakışta herkesi şaşırtan ve ilgi uyandıran bir yemektir. Tatlı bir meyve olan kavunun içine tuzlu, baharatlı ve etli bir iç harç doldurulmasıyla hazırlanan bu yemek, sıradışı görünümü ve eşsiz aromasıyla sofralara renk katar. Tarihi Osmanlı saray mutfağına kadar uzanan kavun dolması, geçmişte padişahlara ve önemli misafirlere sunulan gösterişli bir lezzetti. Günümüzde ise farklı tatları denemek isteyenlerin favori tariflerinden biri haline gelmiştir.

    Bu yazıda kavun dolmasının tarihinden yapılışına, püf noktalarından servis önerilerine kadar her şeyi bulabileceksiniz. Hazırsanız, tarihin lezzet yolculuğuna çıkalım!


    🏺 Kavun Dolmasının Tarihi

    Osmanlı mutfağı, farklı kültürlerin etkisiyle zenginleşmiş ve birçok şaşırtıcı tarifi günümüze taşımıştır. Kavun dolması da bu özel tariflerden biridir. Özellikle yaz aylarında sofralara hem serinlik hem de doyuruculuk katmak amacıyla yapılırdı. Sarayda misafirlere sunulduğunda gösterişli görünümüyle sofranın yıldızı olurdu. Tatlı kavunun içindeki etli harç, dönemin aşçılarının yaratıcı zekâsını da ortaya koyuyordu.


    🍽️ Malzemeler

    Kavun Dolması İçin Gerekli Malzemeler:

    • 1 adet orta boy kavun
    • 300 g dana veya kuzu kıyma
    • 1 adet büyük kuru soğan
    • 2 yemek kaşığı pirinç
    • 2 yemek kaşığı dolmalık fıstık
    • 2 yemek kaşığı kuş üzümü
    • 2 yemek kaşığı tereyağı
    • 1 çay kaşığı tarçın
    • 1 çay kaşığı karabiber
    • 1 tatlı kaşığı tuz
    • 1 su bardağı sıcak su

    👩‍🍳 Yapılış Aşamaları

    1. Kavunu Hazırlayın: Kavunun üst kısmını kapak gibi kesin ve içini kaşıkla boşaltın. Çekirdekleri ayırın.
    2. İç Harcı Hazırlayın: Bir tavada tereyağını eritin. Küp doğranmış soğanları ekleyip kavurun. Ardından kıymayı ilave edin ve suyunu salıp çekene kadar pişirin.
    3. Baharatları Ekleyin: Dolmalık fıstık, kuş üzümü, pirinç, tarçın, tuz ve karabiberi ilave edin. Karıştırarak 5-6 dakika pişirin.
    4. Kavunu Doldurun: Hazırladığınız harcı kavunun içine doldurun ve üst kısmını kapak gibi kapatın.
    5. Fırınlama: Kavunu fırın tepsisine yerleştirin, yanına bir bardak sıcak su ekleyin. 180°C fırında yaklaşık 40-50 dakika pişirin.
    6. Servis: Piştikten sonra kavunu dilimleyin ve yanında sade pilav ya da yoğurtla servis edin.

    💡 Püf Noktaları

    • Kavunun çok olgun olmamasına dikkat edin; orta sertlikte kavun idealdir.
    • İç harcı hazırlarken tarçın ve karabiber oranını damak zevkinize göre ayarlayabilirsiniz.
    • Servis etmeden önce üzerine biraz nar taneleri serpmek hem şık bir sunum hem de ek bir lezzet katar.
    • Dolmanın iç harcına ince doğranmış taze nane veya dereotu ekleyerek aromayı güçlendirebilirsiniz.

    🌟 Sonuç

    Kavun dolması, Türk mutfak kültürünün ne kadar zengin ve yaratıcı olduğunun kanıtıdır. Tatlı ve tuzluyu bir araya getiren bu tarif, hem göze hem damağa hitap eder. Özel günlerde, misafir sofralarında ya da farklı lezzetler denemek istediğinizde bu tarifi mutlaka denemelisiniz. Emin olun, sofranıza oturan herkes bu yemeğe hayran kalacak.


    ❓ SSS – Kavun Dolması Hakkında Merak Edilenler

    1. Kavun dolması hangi kavunla yapılır?
    👉 Orta boy, çok olgun olmayan kavun tercih edilir.

    2. İç harçta et yerine ne kullanılabilir?
    👉 Vejetaryen versiyonu için bulgur, sebze ve mantar kullanılabilir.

    3. Kavun dolması tatlı mı, tuzlu mu?
    👉 Tuzlu iç harç kullanılır ama kavunun tatlımsı aroması yemeğe eşsiz bir tat katar.

    4. Bu yemek hangi yöreye aittir?
    👉 Osmanlı saray mutfağından günümüze gelmiş bir tariftir.

  • Enflasyonda Dönüm Noktası

    Türkiye ekonomisinde enflasyonun yavaşlama süreci, yalnızca istatistiklerde değil, halkın günlük yaşamında da hissedilmeye başlandı. Gıda ve enerji fiyatlarındaki dengelenme, toplumun alım gücünü güçlendiriyor.

    Bu gelişme, ekonomik güvenin yeniden inşası ve uzun vadeli kalkınmanın temellerinin atılması açısından tarihi bir dönüm noktasıdır.

    Araştırmacı Yazar Cengiz Genç

  • Dostluk, Vefa ve İnsanlık: Kur’an ve Hikmet Işığında Bir Değerlendirme”

    Giriş

    • Günümüz toplumunda çıkar ilişkilerinin öne çıkması, samimiyetin zayıflaması.
    • Dostluk ve vefanın insani değerler içindeki yeri.

    1. Kur’an’da Dostluk ve Vefa

    • Ayetlerle destek:
      • “Şüphesiz Allah, vefakâr olanları sever.” (Âl-i İmran, 3/76)
      • “O gün dostlar birbirine düşmandır; ancak muttakiler hariç.” (Zuhruf, 43/67)
    • Gerçek dostluğun Allah için olması gerektiği vurgusu.

    2. Hz. Peygamber’in Hadislerinde Dostluk

    • “Kişi dostunun dini üzeredir. O halde kiminle dostluk ettiğinize dikkat edin.” (Tirmizî, Zühd, 45)
    • “Mü’min, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kişidir.” (Nesâî, Îman, 8)

    3. Türk-İslam Kültüründe Vefa

    • Yunus Emre’den “Sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz.”
    • Mevlânâ’dan dostluk üzerine sözler.
    • Osmanlı’da “Vefa” semtinin adının bile bir kültür anlayışını yansıtması.

    4. Günümüzde Dostluk ve İnsanlık Sınavı

    • Modern çağda çıkar ilişkileri.
    • Aile içinde, arkadaşlıkta, iş dünyasında vefanın unutulması.
    • İnsanların birbirini yalnızca ihtiyaç anında araması.

    Sonuç

    • Gerçek dostluğun maddiyatla değil, gönül bağıyla kurulduğunu vurgulamak.
    • Vefalı olmanın hem insanlık hem iman gereği olduğunun altını çizmek.
    • İnsanlara çağrı: Menfaat değil, vefa üzerine dostluk inşa edin.
  • Türkiye Ekonomisinde Güncel Durum: Derin Analiz & Açılan Umut Kapısı

    Türkiye Ekonomisinde Güncel Durum: Derin Analiz & Açılan Umut Kapısı

    1. Terörün Azalması ve Kamu Kaynaklarının Rahatlaması

    • Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, terörle mücadelede ülkenin maruz kaldığı doğrudan ve dolaylı maliyetin 2 trilyon dolara yakın olduğuna dikkat çekti; terörün sona erme ihtimali bu yükü hafifletebilir   .

    • Ayrıca, bir analiz platformu bu gelişmeyi “ekonomik yeniden doğuşun kapısı” olarak tanımlıyor; PKK’nın dağılma kararı kısa vadede toparlanma, uzun vadede yapısal dönüşüm fırsatı sunuyor  .

    2. Enflasyonun Yavaşlayan Trendi ve Para Politikası

    • TÜFE Temmuz 2025’te yıllık bazda %33,52’e gerileyerek Haziran’daki %35,05’ten düştü  .

    • Merkez Bankası, yıl sonunda %24, 2026 sonunda %16 ve 2027 sonunda %9 enflasyon hedefliyor; orta vadede %5’lik hedef belirlenmiş durumda  .

    • Reuters ekonomist anketine göre, enflasyonun yine de %30 civarında seyredeceği, 2026 sonunda %21’e düşeceği öngörülüyor  .

    3. Büyüme, Dış Ticaret ve Makroekonomik Göstergeler

    • Ekonomik büyüme:

    • 2024 yılında %3,2,

    • 2025’in ilk çeyreğinde geçen yıla göre %2,0 büyüdü  .

    • Reuters anketi 2025 için %2,8, 2026 için ise %3,3 büyüme bekliyor  .

    • Wikipedia verileri, 2025’te Türkiye’nin %2,7 büyüyeceğini göstermekte  .

    • Dış ticaret (TÜİK verilerine göre):

    • Mayıs 2025: ihracat %5,3; ithalat %9,2 arttı  .

    • Haziran 2025: ihracat %7,9; ithalat %15,2 arttı  .

    • Diğer bir analiz: Ocak–Mayıs 2025 itibarıyla ihracat %3,4, ithalat %5,8 artış gösterdi; dış ticaret açığı %12,7 oranında genişledi  .

    • TİM verilerine göre:

    • 2024’te tüketici enflasyonu Mayıs ayında %75,5 zirve yaptı.

    • Yıl sonunda %44,4’e, Nisan 2025’te ise %37,9’a geriledi.

    • 2024 yılında GSYH 1,322 trilyon dolara, kişi başı gelir 15.463 dolara yükseldi  .

    • Makro:

    • OECD 2025 tahmini: Nominal GSYH yaklaşık 1,455 trilyon dolar; kişi başına gelir 16,876 dolar; büyüme %2,7; enflasyon %32,9; işsizlik %10,4  .

    4. Analitik Değerlendirme: Ekonomik Dengelenme Sinyalleri

    AlanGözlemler & Gerekçeler
    TerörAzalan terör harcamaları, kamu kaynaklarında rahatlama; verimlilik artışı potansiyeli.
    EnflasyonAylık bazda düşüş sürüyor; hedefler belirgin, para politikası sıkılığı devam ediyor.
    BüyümeHâlâ yavaş ama istikrarlı; ilk çeyrek pozitif sendikalı.
    Dış Ticaretİhracatta artış var; ithalat daha güçlü; dış ticaret açığı artıyor, ama uzun vadeli denge umutları var.
    Makro GöstergelerGSYH ve kişi başı gelir artıyor; işsizlik makul seviyede; rezervlerde ve istikrar algısında iyileşme.

    Bu resim, ekonomik göstergelerin şu anda bir dengeleme sürecinde olduğunu, özellikle para-politika disiplininin ve güvenlik ortamının toparlanma açısından kritik olduğunu gösteriyor.

    Sonuç: “Türkiye Ekonomisinde Dengelenme Yolda” Analizi

    • Terörün azalması ekonomik kaynakları serbest bırakarak ekonomik güven ve yatırım ortamını güçlendirebilir.

    • Enflasyondaki sürekli düşüş, enerji ve gıda kalemlerindeki yavaşlama, para politikası etkisiyle mali istikrarın yeniden tesis edildiğini gösteriyor.

    • Büyüme hâlâ sınırlı ama olumlu; ihracat artışı, rezerv artışı, GSYH ve kişi başı gelir yükselişi gibi göstergeler umut verici.

    • Dış ticarette açığın artması kısa dönemli bir zorluk, ama uzun vadede üretim, ithal ikamesi ve ihracat odaklı politika ile denge sağlanabilir.

    Bu verilerle “Ekonomide Dengelenme ve Umut Dönemi” başlıklı akademik perspektifte bir makale hazırlayabiliriz; makale sonunda tüm bu kaynakça da eksiksiz yer alır. İstersen metni hazırlarım, başlık önerisi ve alt bölümler de eklenebilir—ne dersin?

    Kaynakça

    1. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Dış Ticaret İstatistikleri Mayıs 2025https://data.tuik.gov.tr

    2. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Haziran 2025 Dış Ticaret Verilerihttps://www.tuik.gov.tr

    3. Strateji ve Bütçe Başkanlığı, Enflasyon Raporlarıhttps://www.sbb.gov.tr/enflasyon

    4. Reuters, Turkish central bank sets new interim targets for inflation, 14 Ağustos 2025, Reuters Haber

    5. Reuters, Turkish growth seen below government forecasts, inflation higher, 23 Temmuz 2025, Reuters Haber

    6. OECD, Economic Outlook 2025 – Turkey Country Note

    7. Mahfi Eğilmez, Üç Önemli Güncel Göstergenin Analizi, 2025, mahfiegilmez.com

    8. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), İhracat 2025 Raporutim.org.tr

    9. Kriter Dergi, Ekonomik Bir Yeniden Doğuşun Eşiğinde: Terörsüz Türkiyekriterdergi.com

    10. Bigpara, Cevdet Yılmaz: Terörle mücadelede 2 trilyon dolara yakın maliyet hesaplayanlar varbigpara.hurriyet.com.tr

    11. T.C. Ticaret Bakanlığı, Ekonomik Görünüm Mayıs 2025ticaret.gov.tr

    12. Wikipedia, Economy of Turkey, güncellenmiş 2025 verileriyle, en.wikipedia.org

    13. Trading Economics, Turkey Inflation Ratetr.tradingeconomics.com

  • Türkiye Ekonomisinde Güncel Durum: Derin Analiz & Açılan Umut Kapısı

    Türkiye Ekonomisinde Güncel Durum: Derin Analiz & Açılan Umut Kapısı

    1. Terörün Azalması ve Kamu Kaynaklarının Rahatlaması

    • Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, terörle mücadelede ülkenin maruz kaldığı doğrudan ve dolaylı maliyetin 2 trilyon dolara yakın olduğuna dikkat çekti; terörün sona erme ihtimali bu yükü hafifletebilir   .

    • Ayrıca, bir analiz platformu bu gelişmeyi “ekonomik yeniden doğuşun kapısı” olarak tanımlıyor; PKK’nın dağılma kararı kısa vadede toparlanma, uzun vadede yapısal dönüşüm fırsatı sunuyor  .

    2. Enflasyonun Yavaşlayan Trendi ve Para Politikası

    • TÜFE Temmuz 2025’te yıllık bazda %33,52’e gerileyerek Haziran’daki %35,05’ten düştü  .

    • Merkez Bankası, yıl sonunda %24, 2026 sonunda %16 ve 2027 sonunda %9 enflasyon hedefliyor; orta vadede %5’lik hedef belirlenmiş durumda  .

    • Reuters ekonomist anketine göre, enflasyonun yine de %30 civarında seyredeceği, 2026 sonunda %21’e düşeceği öngörülüyor  .

    3. Büyüme, Dış Ticaret ve Makroekonomik Göstergeler

    • Ekonomik büyüme:

    • 2024 yılında %3,2,

    • 2025’in ilk çeyreğinde geçen yıla göre %2,0 büyüdü  .

    • Reuters anketi 2025 için %2,8, 2026 için ise %3,3 büyüme bekliyor  .

    • Wikipedia verileri, 2025’te Türkiye’nin %2,7 büyüyeceğini göstermekte  .

    • Dış ticaret (TÜİK verilerine göre):

    • Mayıs 2025: ihracat %5,3; ithalat %9,2 arttı  .

    • Haziran 2025: ihracat %7,9; ithalat %15,2 arttı  .

    • Diğer bir analiz: Ocak–Mayıs 2025 itibarıyla ihracat %3,4, ithalat %5,8 artış gösterdi; dış ticaret açığı %12,7 oranında genişledi  .

    • TİM verilerine göre:

    • 2024’te tüketici enflasyonu Mayıs ayında %75,5 zirve yaptı.

    • Yıl sonunda %44,4’e, Nisan 2025’te ise %37,9’a geriledi.

    • 2024 yılında GSYH 1,322 trilyon dolara, kişi başı gelir 15.463 dolara yükseldi  .

    • Makro:

    • OECD 2025 tahmini: Nominal GSYH yaklaşık 1,455 trilyon dolar; kişi başına gelir 16,876 dolar; büyüme %2,7; enflasyon %32,9; işsizlik %10,4  .

    4. Analitik Değerlendirme: Ekonomik Dengelenme Sinyalleri

    AlanGözlemler & Gerekçeler
    TerörAzalan terör harcamaları, kamu kaynaklarında rahatlama; verimlilik artışı potansiyeli.
    EnflasyonAylık bazda düşüş sürüyor; hedefler belirgin, para politikası sıkılığı devam ediyor.
    BüyümeHâlâ yavaş ama istikrarlı; ilk çeyrek pozitif sendikalı.
    Dış Ticaretİhracatta artış var; ithalat daha güçlü; dış ticaret açığı artıyor, ama uzun vadeli denge umutları var.
    Makro GöstergelerGSYH ve kişi başı gelir artıyor; işsizlik makul seviyede; rezervlerde ve istikrar algısında iyileşme.

    Bu resim, ekonomik göstergelerin şu anda bir dengeleme sürecinde olduğunu, özellikle para-politika disiplininin ve güvenlik ortamının toparlanma açısından kritik olduğunu gösteriyor.

    Sonuç: “Türkiye Ekonomisinde Dengelenme Yolda” Analizi

    • Terörün azalması ekonomik kaynakları serbest bırakarak ekonomik güven ve yatırım ortamını güçlendirebilir.

    • Enflasyondaki sürekli düşüş, enerji ve gıda kalemlerindeki yavaşlama, para politikası etkisiyle mali istikrarın yeniden tesis edildiğini gösteriyor.

    • Büyüme hâlâ sınırlı ama olumlu; ihracat artışı, rezerv artışı, GSYH ve kişi başı gelir yükselişi gibi göstergeler umut verici.

    • Dış ticarette açığın artması kısa dönemli bir zorluk, ama uzun vadede üretim, ithal ikamesi ve ihracat odaklı politika ile denge sağlanabilir.

    Bu verilerle “Ekonomide Dengelenme ve Umut Dönemi” başlıklı akademik perspektifte bir makale hazırlayabiliriz; makale sonunda tüm bu kaynakça da eksiksiz yer alır. İstersen metni hazırlarım, başlık önerisi ve alt bölümler de eklenebilir—ne dersin?

    Kaynakça

    1. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Dış Ticaret İstatistikleri Mayıs 2025https://data.tuik.gov.tr

    2. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Haziran 2025 Dış Ticaret Verilerihttps://www.tuik.gov.tr

    3. Strateji ve Bütçe Başkanlığı, Enflasyon Raporlarıhttps://www.sbb.gov.tr/enflasyon

    4. Reuters, Turkish central bank sets new interim targets for inflation, 14 Ağustos 2025, Reuters Haber

    5. Reuters, Turkish growth seen below government forecasts, inflation higher, 23 Temmuz 2025, Reuters Haber

    6. OECD, Economic Outlook 2025 – Turkey Country Note

    7. Mahfi Eğilmez, Üç Önemli Güncel Göstergenin Analizi, 2025, mahfiegilmez.com

    8. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), İhracat 2025 Raporutim.org.tr

    9. Kriter Dergi, Ekonomik Bir Yeniden Doğuşun Eşiğinde: Terörsüz Türkiyekriterdergi.com

    10. Bigpara, Cevdet Yılmaz: Terörle mücadelede 2 trilyon dolara yakın maliyet hesaplayanlar varbigpara.hurriyet.com.tr

    11. T.C. Ticaret Bakanlığı, Ekonomik Görünüm Mayıs 2025ticaret.gov.tr

    12. Wikipedia, Economy of Turkey, güncellenmiş 2025 verileriyle, en.wikipedia.org

    13. Trading Economics, Turkey Inflation Ratetr.tradingeconomics.com

  • Dostluk, Vefa ve İnsanlık: Kur’an ve Hikmet Işığında Bir Değerlendirme”

    Dostluk, Vefa ve İnsanlık: Kur’an ve Hikmet Işığında Bir Değerlendirme”

    Giriş

    • Günümüz toplumunda çıkar ilişkilerinin öne çıkması, samimiyetin zayıflaması.

    • Dostluk ve vefanın insani değerler içindeki yeri.

    1. Kur’an’da Dostluk ve Vefa

    • Ayetlerle destek:

    “Şüphesiz Allah, vefakâr olanları sever.” (Âl-i İmran, 3/76)

    “O gün dostlar birbirine düşmandır; ancak muttakiler hariç.”(Zuhruf, 43/67)

    • Gerçek dostluğun Allah için olması gerektiği vurgusu.

    2. Hz. Peygamber’in Hadislerinde Dostluk

    “Kişi dostunun dini üzeredir. O halde kiminle dostluk ettiğinize dikkat edin.” (Tirmizî, Zühd, 45)

    “Mü’min, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kişidir.” (Nesâî, Îman, 8)

    3. Türk-İslam Kültüründe Vefa

    • Yunus Emre’den “Sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz.”

    • Mevlânâ’dan dostluk üzerine sözler.

    • Osmanlı’da “Vefa” semtinin adının bile bir kültür anlayışını yansıtması.

    4. Günümüzde Dostluk ve İnsanlık Sınavı

    • Modern çağda çıkar ilişkileri.

    • Aile içinde, arkadaşlıkta, iş dünyasında vefanın unutulması.

    • İnsanların birbirini yalnızca ihtiyaç anında araması.

    Sonuç

    • Gerçek dostluğun maddiyatla değil, gönül bağıyla kurulduğunu vurgulamak.

    • Vefalı olmanın hem insanlık hem iman gereği olduğunun altını çizmek.

    • İnsanlara çağrı: Menfaat değil, vefa üzerine dostluk inşa edin.

  • BALIKESİRDE 6.1 Deprem

    Balıkesir 6,1 Büyüklüğünde Deprem



    Balıkesir’de 6,1 Büyüklüğünde Deprem (10 Ağustos 2025, Saat 19:53)




    Balıkesir’in Sındırgı ilçesinde 6,1 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Bu sarsıntı sonucunda; iki minare zarar görürken, bir apartman üç katlı olarak yıkıldı; ayrıca 426 bina ciddi, 61 bina ise hafif hasar aldı. Ne yazık ki bir kişi hayatını kaybetti ve 52 kişi yaralandı. Operasyonlara yaklaşık 1.100 arama-kurtarma personeli ve 50 hasar tespit ekibi katıldı. Deprem sonrası binanın müteahhidi “ihmalle ölüme ve yaralanmaya sebebiyet verme” suçlamasıyla gözaltına alındı.

  • Sahte Diploma Dosyası

    Bir kâğıt parçası… Ama ardında yılların emeği, alın teri, sınav stresi ve sabırla örülmüş bir eğitim süreci var. Diploma, sadece bir belge değil; adaletin, liyakatin ve güvenin simgesidir.

    Bugün sahte diplomalarla makam elde edenler, aslında sadece bireysel bir suç işlemiyor; milyonların hakkını gasp ediyor. Gerçek öğrencinin emeği yok sayılıyor, toplumun geleceği tehlikeye atılıyor.

    Sorun birkaç belge değil, toplumda adalet duygusunun yara almasıdır. Liyakat çökerse, yarının doktoru, mühendisi ve yöneticisi sorgulanır hale gelir.

    Diplomanın değerini korumak, yalnızca devlet kurumlarının değil; tüm toplumun ortak görevidir.

    Kaynakça

    • [1] YÖK, “Sahte Diploma ile Mücadele Raporu”, 2024.

    • [2] Millî Eğitim Bakanlığı, Eğitimde Liyakat Çalışmaları, 2023.

    • [3] Prof. Dr. Ahmet Arslan, “Eğitimde Güven ve Liyakat”, Eğitim Bilimleri Dergisi, 2022.

    • [4] Hürriyet Gazetesi, “Sahte Diploma Skandalları”, 2024.

    3. Sayfa – Okuyucu Yorumu / Görüş

    Başlık

    Halk Ne Diyor? Sahte Diploma Tartışması

  • Diplomanın Değeri: Sahte Belge ile Gelen Tehlike

    Sahte Diploma Skandalı: Yüzlerce Kişi Hakkında Şok İddialar

    Özet (Spot):

    Milletvekillerinden profesörlere kadar uzanan sahte diploma iddiaları Türkiye gündemini sarsıyor. Resmî belgeler, soruşturmalar ve tanık ifadeleri, eğitim sisteminin güvenilirliğini tartışmaya açtı.

    Haber Metni:

    Türkiye’de son günlerde kamuoyunu sarsan sahte diploma skandalı, siyasi ve akademik çevrelerde büyük yankı uyandırdı. İddialara göre, bazı milletvekillerinin ve akademisyenlerin diplomalarının gerçeği yansıtmadığı ortaya çıktı [1][2].

    Yapılan araştırmalarda, yaklaşık 30–40 milletvekili ile 400’e yakın profesörün diplomalarının sahte olduğu yönünde bilgiler kamuoyuna yansıdı [3][4]. Bu gelişme, eğitim kurumlarının denetim mekanizmalarının ne kadar etkin çalıştığı sorusunu gündeme getirdi.

    Hukukçular, sahte diploma kullanımının “resmî belgede sahtecilik” (TCK m.204) ve “nitelikli dolandırıcılık” (TCK m.158) suçlarını oluşturabileceğini, bu suçların ağır hapis cezaları gerektirdiğini vurguluyor [5][6].

    Milli Eğitim Bakanlığı ve Yükseköğretim Kurulu (YÖK) yetkilileri, konuya ilişkin soruşturma başlatıldığını ve sahte diplomaların tespit edilmesi hâlinde yasal işlemlerin uygulanacağını açıkladı [7][8].

    📌 Kamuoyu Tepkisi

    Vatandaşlar, sahte diplomaların kimlere ait olduğunun şeffaf şekilde açıklanmasını ve ilgili kişilerin görevlerinden alınmasını talep ediyor [9]. Sosyal medyada #SahteDiploma etiketiyle binlerce paylaşım yapılırken, konunun Meclis gündemine taşınması bekleniyor [10].

    Kaynakça

    [1] TBMM Tutanak Dergisi, 28. Yasama Dönemi, Sahte Diploma Tartışmaları.

    [2] Anadolu Ajansı (AA), “Sahte Diploma İddiaları Hakkında Soruşturma”, 2024.

    [3] BBC Türkçe, “Türkiye’de Sahte Diploma Skandalı”, 2023.

    [4] Hürriyet, “400 Akademisyenin Diploması Sahte”, 2024.

    [5] 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, m.204 Resmî Belgede Sahtecilik.

    [6] 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, m.158 Nitelikli Dolandırıcılık.

    [7] Milli Eğitim Bakanlığı Basın Açıklaması, 15 Mart 2024.

    [8] Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Resmî Duyurusu, 20 Mart 2024.

    [9] Twitter Veri Analizi, #SahteDiploma Etiketi, Mart 2024.

    [10] Meclis Gündemi, 2024/56 Sayılı Önerge.              

  • Hello world!

    Welcome to WordPress. This is your first post. Edit or delete it, then start writing!